10. Online Müzayede'de yer alan tüm resimler kurumumuz güvencesinde olup Yüksek Ressam/Restoratör BAYRAM KARŞİT tarafından ekspertiz edilip onaylanmıştır.
10. Online Müzayede 16 MAYIS PAZAR günü saat 13:02'den itibaren CANLI olarak devam edecektir. Her lotun ekranda kalma süresi 30 saniyedir. Lotlar sıra ile satışa çıkacak ve son 10 saniyede teklif gelmesi halinde her lot 20 saniye daha uzayacaktır.
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
"Masa Başında Kadın". İmzalı ( F.Z inisiyalli). Kağıt üzeri karakalem.29.5 x 21 cm.*Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
Karakalem figürler. Çift taraflı. A: "Folklörcü".İmzalı. 29x22.8 cm B: Folklörcü. 29x22.8 cm *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
"İki Kadın". İmzalı ( F.Z inisiyalli). Kağıt üzeri karakalem. 25.5 x 22.5 cm. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
"Gazete Okuyan Adam". İmzalı (F.Z inisiyalli).Kağıt üzeri karakalem. 29.5 x 21 cm. 1947 tarihli. Arkada figür çalışmaları mevcut. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
Koltukta oturan adam, imzalı (FZ inisiyalli), 26/II/1947 tarihli, 23.5 x 14.5, kağıt üzeri karakalem. * Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
2 adet karakalem desen. A: Portre. İmzalı. 30x21 cm. Kağıt üzeri karakalem. Arkada kadın figürü. B:Portre. Kağıt üzeri karakalem. 28.5 x 21.5 cm *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
3 adet karakalem desen A: Folklorcü. İmzalı. 29x23 cm B: Folklorcü. 29.22.8 cm C: Figürler. 23x29.5 cm *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
"Portre".İmzalı. 29x22.5 cm. Kağıt üzeri karakalem.Not: Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
FAHRELNİSSA ZEİD (1901-1991)
"Peyzaj". İmzalı . Kağıt üzeri karakalem, 23x29.5 cm *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.
Share
Ask a question
Ask a question
Share
Ask a question
Ask a question
HAMİT GÖRELE (1903-1980)
"Bursa". Çift taraflı, arka yüzünde erkek portresi mevcut. 62x50 cm. Ön yüzü eski Türkçe arka yüzü Latin harfleriyle imzalı. Duralit üzeri yağlıboya.
Share
Ask a question
Ask a question
HAMİT GÖRELE (1903-1980)
"Sahil Sarayı Önünde Saltanat Kayığı". Osmanlıca imzalı, karton üzeri yağlıboya, 50 x 70 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
HAMİT GÖRELE (1903-1980)
"Kotra Yarışı", imzalı, ahşap üzeri yağlıboya, 57x74 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
HAMİT GÖRELE (1903-1980)
"Balıkçılar". İmzalı. Karton üzerine yağlıboya. 32x42 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
SELAHATTİN TEOMAN (1901-1980)
"Hisar", imzalı, tuval üzeri yağlıboya (ahşapa marufle), 26x35 cm.
"1920 yılında İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Selahattin Teoman, Şevket Dağ ve Halil Paşa denetiminde resim çalışmaları yaptı. 1954 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Ali Avni Çelebi Atölyesi’ne devam etti. Güzel Sanatlar Birliği’ne üye oldu. Rumelihisarı Müzesi’nde müdürlük görevinde bulundu. İzlenimci anlayışa dayalı peyzajlarıyla tanınan ressamın eserleri arasında, özellikle 1914 Kuşağı ressamlarında tipikleşen Boğaziçi resimleri geleneğini sürdüren tabloları önemli yer tutar. Sanatçı ayrıca, İstanbul görünümleri ve Topkapı Sarayı’ndan enteriyörler de çalışmıştır. 1980 yılında ABD’de vefat etmiştir. "
Share
Ask a question
Ask a question
SELAHATTİN TEOMAN (1901-1980)
"İstanbul'da Bir Sokak" . İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya (duralite marufle). 33x29 cm.
"1920 yılında İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Selahattin Teoman, Şevket Dağ ve Halil Paşa denetiminde resim çalışmaları yaptı. 1954 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Ali Avni Çelebi Atölyesi’ne devam etti. Güzel Sanatlar Birliği’ne üye oldu. Rumelihisarı Müzesi’nde müdürlük görevinde bulundu. İzlenimci anlayışa dayalı peyzajlarıyla tanınan ressamın eserleri arasında, özellikle 1914 Kuşağı ressamlarında tipikleşen Boğaziçi resimleri geleneğini sürdüren tabloları önemli yer tutar. Sanatçı ayrıca, İstanbul görünümleri ve Topkapı Sarayı’ndan enteriyörler de çalışmıştır. 1980 yılında ABD’de vefat etmiştir. "
Share
Ask a question
Ask a question
SELAHATTİN TEOMAN (1901-1980)
"Çengelköy Sahilleri". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 1974 tarihli. 55x65 cm.
"1920 yılında İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Selahattin Teoman, Şevket Dağ ve Halil Paşa denetiminde resim çalışmaları yaptı. 1954 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Ali Avni Çelebi Atölyesi’ne devam etti. Güzel Sanatlar Birliği’ne üye oldu. Rumelihisarı Müzesi’nde müdürlük görevinde bulundu. İzlenimci anlayışa dayalı peyzajlarıyla tanınan ressamın eserleri arasında, özellikle 1914 Kuşağı ressamlarında tipikleşen Boğaziçi resimleri geleneğini sürdüren tabloları önemli yer tutar. Sanatçı ayrıca, İstanbul görünümleri ve Topkapı Sarayı’ndan enteriyörler de çalışmıştır. 1980 yılında ABD’de vefat etmiştir. "
Share
Ask a question
Ask a question
İBRAHİM SAFİ (1898-1983)
"Peyzaj". İmzalı. 50 x 74 cm. Tuval üzeri yağlıboya.
Share
Ask a question
Ask a question
HALİD NACİ (1875-1927)
"Fenerbahçe", imzalı, tuval üzerine yağlıboya, 37x55 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
NACİ KALMUKOĞLU (1896-1956)
"İstanbul". İmzalı. Tuval üzerine yağlıboya (kartona marufle). 35 x 45 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
İBRAHİM SAFİ (1898-1983)
"Tophane'den İstanbul". İmzalı. Tuval üzerine yağlıboya. 35x45 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
ŞEFİK BURSALI (1903-1990)
"Girne", imzalı, Tuval üzeri yağlıboya, "Kadirbilir Sayın Nil Hayal ve Musa Demirkazık Ailesine" ithaflı, 1985 tarihli, 35x42 cm
Share
Ask a question
Ask a question
HALİL PAŞA (1857-1939)
"Atatürk Heykeli Ankara". İmzalı, tuval üzeri yağlıboya, 68x48 cm. (Eski İktisat Bankası Erol Aksoy Koleksiyonu)
Share
Ask a question
Ask a question
AVNİ LİFİJ (1886-1927)
"Bayrak". İmzalı, tuval üzeri yağlıboya, 24 x 34.5 cm.
"1906 yılında Hüseyin Avni Lifij, Fransızca öğretmeni İskender Ferit Bey sayesinde Ayasofya'da mimari çizimler yapmakta olan Fransız mimar Henri Prost ile tanışır. Henri Prost, resimlerini Müze Müdürü Osman Hamdi Beye götürmesini önerince Pipolu Otoportre adlı resmini Osman Hamdi Bey’e götürüp göstermiştir. Bu sırada Osman Hamdi Bey, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürü ve Güzel Sanatlar Akademisi adını alacak olan mektebin de başındadır. Avni Lifij’in tamamen doğal bir yetenek ve amatör bir ruhla yaptığı bu resmi beğenen Osman Hamdi Bey, bundan sonra yaptığı resimleri kendisine göstermesini ister.
1908’de Osman Hamdi Bey’in Paris’e göndermek istediği öğrenci adayları listesinde, Hüseyin Avni Lifij’in de adı ve “Pipolu Otoportre resmi vardır. Bu resim Abdülmecid Efendi’nin beğenisine sunulur."Kadehli-Pipolu Otorportre" sayesinde yurtdışında yetkin bir sanat eğitiminin, Avrupa'nın ve başarılı bir sanat hayatının kapıları Avni Lifij'e açılacaktır.
Nihayetinde Abdülmecid Efendi’nin de onayı ile Hüseyin Avni’ye Avrupa’nın kapıları açılmış olur. Bir yıl kadar Sanayi-I Nefise’de süren bir eğitimden sonra 1909 yılında Paris’e giderek “I’Ecole Nationale Speciale des Beaux-Art”dan kurları izleme belgesi alarak Cormon Atölyesi’nde resim çalışmalarına başlar. Bu atölyede kendisinden önce gelen veya sonra gelip kayıt olan İbrahim Çallı, Feyhaman Duran , Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran , Namık İsmail gibi ressamlarla birlikte Paris’te birçok faaliyetlerde bulunur. Cormnon’un atölyesine gelen Türk Ressamlarının pek çoğu izlenimci bir ressam olmaya meylederlerken kendisi daha çok simgeci ressamlara ilgi duymaya başlar. Bu nedenle Ressam Guillonnet ve Andre Lecomte Du Noüy ile dostluk kurarak serbest zamanlarında atölyelerine devam etti.
1912’de Paris’ten İstanbul’a dönmek zorunda kalmış ve İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi)’nde resim öğretmeni olarak görev yapmaya başlamıştır. İki yıl sonra I. Dünya Savaşı çöıkmış Paris’te kalan diğer Türk ressamların hepsi de yurda geri dönmüşler ve Osmanlı Ressamlar Cemiyetini kurmuşlardır. Üstelik Paris’te eğitim gören bu ressamlar 1914 Çallı Kuşağı (Türk İzlenimcileri) olarak adlandırılacaklar ve H. A. Lifij de bu ressamlar içinde en yetenekli olanlardan birisi olarak dikkatleri çekeceklerdir.
1915'te Kandili İnas Sultanisi (Kandilli Kız Lisesi)'nde Fransızca öğretmenliği yapar. Paris’te Louvre Müzesi’nde Luca Giordano’nun “Mars ile Venüs” tablosunun Lifij tarafından yapılan kopyasının da bulunduğu koleksiyon Güzel Sanatlar Okulu’nda toplanarak; 1915 Ekim ayında sergilenir. 1916 yılı ilkbaharında 1. Galatasaraylılar Yurdu Resim Sergisi’ne iki resmi ile katılır. 1917 sonbaharında İstanbul'da Galatasaraylılar Yurdunda açılan "Savaş Resimleri ve Diğerleri" Sergisi'ne, 20 resim ile katılmıştır.
Bu sırada Enver Paşa’nın teşviki ile kurulan Şişli Atölyesine de resimler yaparak katılır. Şişli’de kurulan atölyede, Namık İsmail ve dönemin diğer ressamları, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran , Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran , Hüseyin Avni Lifij, Sami Yetik', Şevket Dağ, Mehmet Ruhi Arel, Ali Sami Boyar gibi sanatçılar savaş konulu resimler yapmak üzere görevlendirilirler. Hüseyin Avni’de Şişli Atölyesi denilen bu atölyede savaş konulu bir çok resim yapacaktır.
Nitekim 1918’de Viyana'da sergilenen "Savaş Resimleri ve Diğerleri Sergisi"ne 18 resim ile katılır. İçinde sanatçının da beş eseri bulunan hükümete ait olan 56 adet tablo, Maarif Kurulunun 12. 3. 1921 tarihli mazbatası uyarınca "Resim Eserleri Koleksiyonu" tarafından alınır. Türk ressamlar Cemiyeti Tarafından düzenlenen 4. Galatasaray Resim Sergisi'ne üç resim ile ve aynı yıl kurulan Serbest "Resim Atelyesi"ndeki sergiye 7 poşad ve 1 eskizi ile dahil olmuştur.
1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’si Tezyini Sanatlar öğretmenliğine atanır. Ölümüne kadar Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’si Tezyiniye Muallimi olarak görevde kalır. Ancak bölümün ilk mezunlarını göremeden; 2 Haziran 1927’de Laleli’de Harikzedegan Apartmanı’ndaki odasında henüz 41 yaşında iken, hayata veda eder."
Share
Ask a question
Ask a question
EŞREF ÜREN (1987-1984)
Natürmort, imzalı, karton üzerine yağlıboya, 68x50 cm.
Share
Ask a question
Ask a question
HASAN SIRRI EFENDİ (1836-1907)
Kufi Levha, "Allah'ın yardımı üzerine olsun" yazılı, imzalı, 28x40 cm
"Süleymâniye müderrislerinden Beypazarlı Mehmed Emîn Efendi’nin oğlu olup H. 1252/M. 1836-1837 yılında Yeniköy’de doğdu. Oradaki ibtidâî mektebde okurken Kur’an’ı hıfzetdi. Yine oradaki Ra’ufî Dergâhı şeyhi Mehmed Emîn Efendi’den yazı meşkederek icâzet aldı. Musikî dersleri aldığı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den istifâde ile hüsn-i hatta maharet kazandı.
Eğitimini tamamladıktan sonra Ahkâm-ı Adliyye Nezâreti kâtiblerinden olarak senelerce devam etti. Daha sonra Meclis-i Ticâret İcrâ Dairesi’ne nakledildi ve icrâ memurluğuna kadar yükseldi. Sağlık sorunları nedeniyle emekliye sevkedildikten birkaç sene sonra 1325 yılının Şa’bân(Eylül-1907) ayında vefât etti. Rumelihisarı Kabristanı’nda medfun bulunan annesinin ve kızının yanına defnolundu. Naaşı daha sonra Yenikapı Mevlevîhânesi kabristanına nakledilmiştir.
Dinî ve din dışı eserleriyle bestekârlık gücünü de ortaya koyan Hasan Sırrı Efendi’nin durak, ilâhi ve şarkı formundaki toplam dokuz eseri günümüze ulaşmıştır (bu eserler için bk. Öztuna, I, 334). Bunların içinde yer alan üç şarkı, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Arşivi’nde Enderunlu Hâfız Hüsnü adına kayıtlıdır. "
Share
Ask a question
Ask a question
MEHMED NURİ SİVASİ (ö.1935)
Talik hat ile ayet-i kerime, ketebeli, 45x75 cm, "İnsana çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur" Ayetin içerisinde de Gubari yazıyla ayetler yazılı. Hicri 1343/Miladi 1925 tarihli. Sanat kalitesi, kondüsyonu ve nadiriyeti ile koleksiyonluk bir eserdir.
"Hüsn-i hattı çocukluk çağında iken Abdullah Rüşdî Efendi nâmında bir hattattan meşkederek icâzet almış olan Mehmed Nûrî Sivâsî, yukarıda beyân edildiği üzere gubârîde mâhir bir hattat idi. Bilhassa meşhur hattatların yazılarından istifâde ederek, bunlardan çıkardığı kalıpların içlerini büyük bir sabırla, Yasin ve Bakara gibi sûrelerle dolduran hattatımız, hat san‘atında nev’-i şahsına münhasır bir ekol oluşturmayı başarmıştır.
Üsküdar Yeni Vâlide Cami imâmı Necmeddîn Okyay’ın naklettiğine göre, 1910 senesinde bir gün Üsküdar’a geçmiş olan Sâmî Efendi, namaz için tilmizinin görev yapmakta olduğu cami’e girmiş. O esnâda camide bulunan Mehmed Nûrî Sivâsî’yi üstâd-ı bî-nâzire takdîm eden Necmeddîn Okyay’ın ricâsı üzerine yazılarını tedkîk eden Sâmî Efendi, hayretini gizleyememiş ve açık sözlülüğü ile şu cevabı vermiş: Çıldırmadan yazılmaz.
Gerçekten de büyük bir sabır gerektiren bir sürecin ürünü olan âsârı incelendiğinde, Sâmî Efendi’ye hak vermemek mümkün değildir. Bâb-ı Meşihât menşe’li olduğundan daha ziyâde ta’lik yazı kalıpları kullanmış olan Mehmed Nûrî Sivâsî’nin en özgün çalışması ise, hiç şüphesiz Türk bayrağının ay-yıldız kombinasyonu üzerine yaptığı çalışma olup müte’addid nüshâsını vücûda getirmiştir. Vakıf Hat Sanatları Müzesi başta olmak üzere müzelerde ve özel koleksiyonlarda çok sayıda levhâsı bulunmaktadır."
Share
Ask a question
Ask a question
DERVİŞ ALİ (ö.1673)
Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. "Ameller ancak niyetlere göredir" yazılı. 22 x 30 cm. Meşhur hattatın çok iyi kondüsyonda ve zor bulunan koleksiyonluk eserlerindendir.
"Kendisinden sonra yaşayan ve aynı adı taşıyan iki hattattan ayırt edilmek için “Büyük”, “Birinci” veya “Mâruf” lakaplarıyla anılır. İstanbul’da doğdu. Yeniçeri ağası Kara Hasan oğlu Hüseyin Ağa’nın mânevî evlâdı veya kölesi olup onun yanında yetişmiş, gençliğinde karakullukçuluk vazifesinde de bulunmuştur. Aklâm-ı sitteyi Hâlid Erzurûmî’den öğrenmiş ve Şükrullah Halîfe, Pîr Mehmed b. Şükrullah, Hasan Üsküdârî, Hâlid Erzurûmî silsilesiyle kendisine kadar gelen Şeyh Hamdullah üslûbunu unutulmak üzere iken yeniden ihya etmiştir. Bu sebeple Derviş Ali’ye “şeyh-i sânî” veya “vâzıu’l-aslı’s-sânî” unvanları da verilmiştir. Tezhipleri ekseriya Sürâhî Mustafa adlı müzehhip tarafından yapılmış kırktan fazla mushaf (kırk beşinci mushafı 1064/1654 tarihini taşımaktadır), çok sayıda en‘âm, evrâd, kıta ve murakka‘ yazan Derviş Ali Ramazan 1084’te (Aralık 1673) hayli yaşlı olarak vefat etti. Defnedildiği Topkapı Mezarlığı’nda bugün mevcut olmayan kabir kitâbesindeki ifadeden, onun devrinin yaygın sporu okçulukla da uğraştığı anlaşılmaktadır. Yetiştirdiği pek çok hattat arasında Ağakapılı İsmâil ve Suyolcuzâde Mustafa efendiler önde gelenleridir. Derviş Ali Hâfız Osman’ın da ilk hocası olup yaşlılığı sebebiyle bu kabiliyetli gençle gerektiği gibi meşgul olamayınca onu Suyolcuzâde’ye göndermiştir.
Talebelerinden olan Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın, sadrazamlığı sırasında Derviş Ali’nin kendisini ziyaretinde hocasını şeyhülislâmların karşılandığı noktadan karşılayıp elini öperek ona protokol üstü saygı gösterdiği ve makamında yanına oturttuğu kaynaklarda zikredilir."
Share
Ask a question
Ask a question
YESARİZADE MUSTAFA İZZET (ö.1849)
Celi Talik Zerendut Levha. İmzalı. Hicri 1246 tarihli. 63x63 cm." Zikru fikrim benim budur hergah, Hak Muhammed beli Resulullah, Du zehi cennet eyler abdülhak, Kuvvet-i La İlahe İllallah" yazılı. Hattatın muhteşem kondüsyonda nadir bulunan müzelik eserlerindendir.
"Yesarizade Mustafa İzzet, Türk hattat ve Osmanlı kazaskeri. Babası hattat Mehmed Esad Efendi'dir. İstanbul'da doğdu. Hat sanatını babasından öğrendi. Osmanlı Devleti'nde yüksek makamlara çıkan Mustafa İzzet, 1842 yılında Rumeli Kazasker'i oldu."
"Hattatlar arasında isminden ziyâde “Yesârîzâde” nâmı ile anılan Mustafa İzzet Efendi, son dönem yazılarında İran üslûbunun dışına çıkmaya çalışan babasının bıraktığı noktadan başlayarak, yavaş yavaş kendini geliştirmiş ve Türk ta’lik hattının günümüze değin sürecek olan kaidelerini oluşturmuştur. Özellikle celî ta’likte göstermiş olduğu kudreti, nice resmî daire ve sâir yapının kapıları üzerindeki inşa kitabesinde görmek mümkündür. Bir diğer özelliği ise şaşırtıcı derecede hızlı ve tashihsiz yazmasıdır.
Eyüp Sultan Cami, Şah Sultan Türbesi, Arpacılar Mescidi, Bâb-ı Âlî, Alay Köşkü, Hidâyet Cami, Cemâleddîn Uşşâkî Dergâhı, Nusretiye Cami, Beyazıt Yangın Kulesi, Darphâne-i Amire, Galata Mevlevihanesi, Pertev Paşa Türbesi, Sultan Mahmud Türbesi, Selimiye Kışlası, Tazıcılar Ocağı ve Koca Mustafa Paşa Cami’nin inşa ve tamir kitâbeleri onun kaleminden çıkmıştır.
Ayrıca Teşvikiye Cami’ndeki Sultan 2. Mahmud’un tüfek nişantaşları ve Beylerbeyi Sarayı arkasında çeşme ile Üsküdar’daki Sultan Mahmud ve Hamdullah Paşa çeşmelerinin inşa kitabeleri de ona aittir. Bunlardan başka Ayasofya Cami’nde bir levhası, Topkapı Sarayı başta olmak müze ve özel koleksiyonlarda çok sayıda yazısı bulunmaktadır." (İsmail Orman'ın yazısından alıntıdır.)
Share
Ask a question
Ask a question
ŞEYHZADE MEHMED ESAD EL-NAKİB
Talik Kıta. İmzalı. Hicri 1262 / M.1845 tarihli. 36 x 42 cm. Hocası : Mehmed Aziz. Orijinal dönem tezhibi ve yazı kalitesi ile koleksiyonluk bir eserdir.
"Ey Genç, her zaman mütevazı ol, Çamurdan yaratılan birinin kibirlenmesine gerek yok!.. Zeki İnsanın durumu böyle olmalıdır."
Share
Ask a question
Ask a question
Prof. ALİ ALPARSLAN (1922-2006)
Celi Talik İstif ile Ayet-i Kerime, imzalı, "Yardım Allah'tandır ve Fetih yakındır", Hicri 1423/ Miladi 2003 tarihli, 45x45 cm.
"Çevresindeki hemen herkese karşı hoşgörülü ve gönül ehli zarif bir insan olarak tanınmış, kendisinden müstefiz olmak isteyenlere “rızây-ı Bârî” için kapısını her da’im açık tutan çelebi karakterli bir zât idi. Türk Dil Kurumu’nun üyesi olup Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler, Ahmed Paşa, Şeyh Galip, Türk Hattatları gibi eserleri vardır.
Hüsn-i hatta, Haydarpaşa Lisesi’nde okuduğu esnâda gördüğü Kâmil Akdik’in hayatına dâir kitap ile merak sarmış ve Necmeddîn Okyay’dan ta’lik meşketmeye başlamıştır. 1948’de İmâde’l-hasenî’yi taklîden yazdığı kıt‘a ile icâzetnâme aldıktan sonra, eğitim için gittiği İran’da da , İran üslûbunda ta’lik yazı dersleri almıştı.
İbnülemin’in “oldum demeyip olmağa çalışmasını” tavsiye ettiği Ali Alparslan için Süheyl Ünver’in, “asrımızın Yesârî’si” dediği dahi söylenir. Hâlim Özyazıcı’dan öğrenmiş olduğu dîvânî hattında da zamanın yeganesi idi. Gerek evinde ve gerek Akademi’de bir hayli hattat yetiştiren ve IRCICA’nın düzenlediği hüsn-i hat yarışmalarının değişmez jüri üyesi olan Ali Alparslan’ın vefâfı için İsmail Yakıt şu kıt‘ayı kaleme almıştır:
Edebiyât tarihçisi, hattat Alî Alparslan Hoca,
Çok Esmâ’lar yazıp kıldı ismini bu kubbede bâkî
Çıktı yediler söyle yaz târihini Yakût dediler;
Hatt-ı ta’likle çekdi son nefesinde bir hüve’l-bâkî"
(Kaynak: İsmail Orman)
Share
Ask a question
Ask a question
NECMEDDİN OKYAY (1883-1976)
Ketebeli, hicri 1321 (m.1903) tarihli,25x25 cm. Aharlı kağıt üzerine is mürekkebi ile altı satır talik hatla kaleme alınmış eserde İsmail Efendi isimli bir zatın oğlu Kazım'ın doğumuna tarih düşürülmüştür. Yazı kalitesi, içeriği ve kondüsyonu ile koleksiyonluk bir eserdir.
"Hezârfen" Necmeddîn Okyay
San‘atın her türüne olan düşkünlüğü ve hasletindeki mu’azzam kabiliyet nedeniyle el attığı her işte üstâd mertebesine erişerek, “hezârfen” lâkabına bî-hakkın lâyık şahsiyetlerden biri olan Necmeddîn Okyay, bu kadîm san‘atlarda ibrâz eylediği kudret ve sahip olduğu engin bilgi birikimini paylaşmaktan hiçbir zaman imtinâ etmeyerek, bu san‘atların yaşatılması için gösterdiği fevkalade gayret ile Türk sanatı tarihi içinde de mümtâz bir mevki’e ulaşmıştır.
Eğitimine ara verdiği dönemde, hüsn-i hattın dışında muhtelif sanatlarla meşgul olan Necmeddîn Okyay, Sultan Abdülazîz Han’ın okçubaşısı Seyfeddîn Bey’den kemânkeşlik ve kiriş imâlini, “hezârfen” lâkabı ile maruf Özbekler Dergâhı şeyhi İbrahim Edhem Efendi’den de kâğıd âharlama ve ebrû sanatını öğrendi. Ayrı bir fasıl açılacak derecede ma’rifet kazandığı kemânkeşliğin “ok” ve “yay”ını soyadı olarak alacak, ebrûculukta ise eski üstâdların yapamadığını yapıp karanfil, sünbül, lâle, hercaî menekşe, fulya ve gelincik gibi çiçekleri ebrûya nakşederek, kendi ismiyle anılan yepyeni bir tarz ortaya koyacaktı.
Ayrıca müderrisînden Konyalı Abdülfettahzâde Mehmed Vehbî Efendi’den de mürekkeb imâlini öğrendi. 1925 senesinde eline geçen terekeden çıkan cild kalıplarının verdiği şevkle mücellidliğe heves ederek, Bahâeddin (Tokatlıoğlu) Efendi’nin de katkısıyla tarz-ı kadîmede kitab cildi imâliyle de uğraşmaya başlayan Necmeddîn Okyay, Gazi Mustafa Kemal'in Nutuk adlı eserinin özgün cildlerini üretmiş ve Emin Barın gibi bir üstad-ı mahiri yetiştirerek, bu sanatın tarihe karışmasına mani olmuştur.
Necmeddîn Okyay’ın hünerleri, şüphesiz bunlarla da sınırlıdeğildir. Son olarak muhiblerinden İsmâ‘il Hakkî Altunbezer ve Gülcü Şükrü Baba’nın teşvîkiyle başladığı gül yetiştiriciliği faslından da bahsetmek gerek. Zirâ el attığı her şeyde olduğu gibi bu işte de kısa zamanda terâkkî eylemiş olan Necmeddîn Okyay, Toyagrtepesi’ndeki bahçesinde yetiştirdiği güllerle bazı müsâbakalarda madalyalar dahi kazanmıştı. " (İsmail Orman yazısından alıntıdır.)
Share
Ask a question
Ask a question
MAHMUD BEDREDDİN YAZIR (1895-1952)
Celi Talik Levha, imzalı, 36x88 cm. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi". Levhanın etrafındaki ebrular Necmeddin Okyay'a aittir. Ebadı, kondüsyonu ve sanat kalitesi ile müzelik bir eserdir.
"Son derece zekî biri olan Mahmud Yazır’ın, ilim ve fenne bir hayli yatkın olduğunu ağabeyinin ifâdelerinden öğrenmekteyiz. Hatta biraz da kendini kastederek, “iyi bir hocanın eline düşmediğini” dahi itiraf etmiştir. İslâm-Türk Ansiklopedisi ve İslâm Nuru gibi neşriyâtlardaki makaleleri ile dînî ilimlerdeki kudretini göstermişse de, daha ziyâde Osmanlıca okumalarına ilişkin Eski Yazıları Okuma Anahtarı ve Siyâkat Yazısı adlı çalışmaları ile tanınmıştır. Ahmed Kudsî Efendi’nin Hidâyetü’l-mürtâb fî Fezâ‘ili’l-ashâb adlı eserine yapmış olduğu terceme ise basılmamıştır.
Tamamlamağa ömrünün vefâ etmediği Medeniyet Alemi’nde Yazı ve İslâm Medeniyeti’nde Kalem Güzeli adlı eseri ise Uğur Derman’ın editörlüğünde 1972 ilâ 1989 seneleri arasında 3 cilt hâlinde basılmıştır. Türk hat san‘atının en önemli kaynak eserlerinden biri olan bu müstesna eserini, ağabeyinden başlayıp Nûr-ı Osmâniye Medresesi’ndeki meşkhânede Bakkal Ârif Efendi’nin mahdumu Mustafa Râkım Unan’dan devam ettiği hat çalışmalarına borçlu olan Mahmud Yazır, vefâtına kadar Hatîb Ömer Vasfî ve Mısır’a gidene kadar da Azîz Rıfâ’î’den istifâde etmişti. Hatt-ı ta'liki ise Hulusi Yazgan'dan öğrenmiştir.
Ağabeyinin Hak Dini, Kur‘ân Dili adlı tefsîrinin mushâf metnini fevkalade nesih hattıyla temize çekmiş olan Mahmud Yazır’ın müzelerde ve özel koleksiyonlarda levhâ halindeki yazıları da mevcuttur. Ayrıca Fâtih’teki İskender Paşa Cami’nin ta’lik ve celî yazıları, Ankara Kağnıpazarı’ndaki mescidin cümle hutûtu ile Bahçelievler Cami’nin kubbesindeki İhlâs Sûresi de ona aittir." (Kaynak: ketebe.org / İsmail Orman)
Share
Ask a question
Ask a question
İMÂD EL-HASENÎ (1553-1616)
Talik Kıta, 33x21 cm, imzalı. "Ebu Said El-Hayr Rubai'si yazılı" NOT: Eser dünyaca ünlü Sotheby's "Islamic Art" Müzayede'sinden alınmış olup yazı kalitesi, kondüsyonu ve nadiriyeti ile müzelik bir eserdir.
"Kaynaklarda, kendisi gibi usta bir hattat olan Ali Rızâ-yi Abbâsî’nin etkisiyle şahın İmâd’dan giderek uzaklaştığı, geceleri yazı yazarken elinde şamdan tutarak Ali Rızâ’ya yardımcı olmasının İmâd’ı gücendirdiği nakledilmektedir. Bu dönemde yazdığı şiirlerle şaha ve etrafındakilere serzenişte bulunan İmâd’ın zamanla şahla arası açıldı. Şahın İmâd’dan Şâhnâme’yi istinsah etmesini istediği, İmâd’ın bu emre karşı lâkayt davranmasının şahı rencide ettiği de rivayet edilmektedir. Uzunca bir süre devam eden bu sürtüşmeler nihayet İmâd’ın öldürülmesiyle son buldu.
İmâd’ın cenazesi şahın emriyle yapılan büyük bir törenle kaldırıldı. Ölümü İran, Hint ve Osmanlı ülkesinde üzüntüye sebep oldu. Bâbürlü Hükümdarı Cihangir’in, İmâd’ın katli münasebetiyle tertip ettiği dinî bir toplantıda, “Eğer İmâd’ı bana diri olarak verselerdi ağırlığınca mücevher verirdim” dediği rivayet edilir.
İmâd yazılarında önceleri Mîr Ali Herevî’yi taklit etti. Onu taklit ederek yazdığı, halen Tahran’da Kitâbhâne-i Saltanatî’de bulunan Münâcât-ı Emîrü’l-Mü’minîn Alî İbn Ebî-Tâlib adlı eser bu tesiri açık şekilde ortaya koymaktadır. Tebriz’e gittikten sonra Baba Şah’ın kıtalarından istifade ederek sanatını ilerleten İmâd, 1014 (1605) yılından itibaren Mîr Ali Herevî’nin yazılarındaki istikrar ve sağlamlıkla Baba Şah’ın yazılarındaki tatlılık ve yumuşaklığı birleştirip kendi üslûbunu ortaya koydu.
İmâd’dan sonra hiçbir hattat onun harflerin en, boy, çanak, küp, keşîde ve bağlantılarında, satır anlayışında ortaya koyduğu kurallara yeni bir şey ilâve edememiştir. Kaçarlar’dan Nâsırüddin Şah zamanında yaşamış olan Muhammed Rızâ Kelhûr keşîdeleri kısaltmak, dal, râ ve “vav”ları küçük ve harflerin gövdelerini kalın yazmak suretiyle bir değişiklik yapmış ve bu değişiklik bir yenilik gibi görülmüşse de bu üslûp yaygın kabul görmemiştir. Bugün bazıları bu üslûbu celî nesta‘likte kullanmakla beraber genellikle İran’da İmâd’ın üslûbu tercih edilmektedir." (Ali Alparslan / Diyanet İslam Ansiklopedisi, 22, s. 171)
Share
Ask a question
Ask a question
EMİRZADE MEHMED VEHBİ TRABZONÎ (1853-1922)
"Hilye-i Şerif". Muhakkak sülüs ve nesih hat ile yazılı. 41x29 cm. Eserin iç tezyinatı zerederzer üslubunda Şükrü Baba tarafından tezhiplenmiştir. Hicri 1306/ Miladi 1888 tarihli.
"Trabzon’da doğdu. İlk eğitimini memleketinde tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek cami derslerine devam etti. Bu esnâda Üsküdar’daki Ayazma Mektebi’nin hüsn-i hat muallimi Seyyid İbrahim Edhem Efendi’den sülüs ve nesih meşkederek H. 1291/M. 1874 senesinde icâzet aldı.
Ulum-ı mütenevvi’a tahsilini tamamladıktan sonra müderrisin zümresine ilhâk olunarak taşra vilâyetlerinde neşr-i ilimle meşgul olmuş olan Emirzâde Seyyid Mehmed Vehbî Efendi’nin vefât tarihi ve medfeni tespit edilememiştir.
H. 1322/M. 1904 tarihli Delâ’ilü’l-hayrât’ı görülmüş olan Emirzâde Seyyid Mehmed Vehbî Efendi’nin, Antalya Müzesi’nde de Sultan Süleyman Cami’ne vakfedilmiş H. 1301/M. 1883-1884 tarihli Kur’an-ı Kerim’i vardır."
Share
Ask a question
Ask a question
SEYYİD ABDULLAH HİLMİ EFENDİ
Muhakkak/Sülüs/Nesih hatları ile Hilye-i Şerif (İcazetname) yazılı, 50x36 cm, İcazeti Veren: Rıza Efendi ve Hamdi Bursevi, Hicri 1298/Miladi 1881 tarihli, boşlukları saz yaprakları ve bahar çiçekleri ile tezyin edili.
Share
Ask a question
Ask a question
MEHMED TAHİR EFENDİ (ö.1845)
Celi Sülüs hat ile " Takdîre ilâc eyleyemez olsa Eflatun, Elbetde olur her ne ise emr-i mukadder" yazılı, 40x68 cm. Nadir bulunur, sanat değeri yüksek , müzelik bir eserdir.
Seyyid Ahmed Efendi'nin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Tahsîli ve Mahmud Celâleddîn Efendi’ye ne zaman bağlandığı ve icâzet aldığı hakkında bir bilgi yoktur. Hâkkâkzâde hattı ile muhârrer Tezkîre-i Hattâtîn’de beyân edildiği üzere “celî yazıda üstâdına fâ’ik” olduğundan, şehzâdelik zamanında Sultan Abdülmecîd’e hüsn-i hat dersleri vermiş ve cülûsundan sonra da “mu‘allim-i hatt-ı sultânî” ünvânını elde ettiği gibi, Nur-ı Osmaniye Cami’nin hitabet hizmetine tayin edilmiştir. Bu hal üzere iken H. 1262/M. 1846'da vefat ederek, Eyüp’te, Kırkmerdiven mevki’nde Hâkim Kutbeddîn Mektebi civârına defnedilmiştir. Ancak bugün mezartaşı mevcut değildir.
Share
Ask a question
Ask a question
MEHMED TAHİR EFENDİ (ö.1845)
Celi Sülüs Levha. Ketebeli. 34x41 cm. Hud Suresi 88.ayet yazılı. "Başarım Ancak Allahtandır. Ona Güvenir Ona Yönelirim." Nadir bulunur, sanat değeri yüksek , müzelik bir eserdir.
Seyyid Ahmed Efendi'nin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Tahsîli ve Mahmud Celâleddîn Efendi’ye ne zaman bağlandığı ve icâzet aldığı hakkında bir bilgi yoktur. Hâkkâkzâde hattı ile muhârrer Tezkîre-i Hattâtîn’de beyân edildiği üzere “celî yazıda üstâdına fâ’ik” olduğundan, şehzâdelik zamanında Sultan Abdülmecîd’e hüsn-i hat dersleri vermiş ve cülûsundan sonra da “mu‘allim-i hatt-ı sultânî” ünvânını elde ettiği gibi, Nur-ı Osmaniye Cami’nin hitabet hizmetine tayin edilmiştir. Bu hal üzere iken H. 1262/M. 1846'da vefat ederek, Eyüp’te, Kırkmerdiven mevki’nde Hâkim Kutbeddîn Mektebi civârına defnedilmiştir. Ancak bugün mezartaşı mevcut değildir.
Share
Ask a question
Ask a question
BEŞİKTAŞLI NURİ (1865-1951)
Celi Sülüs Levha. Ketebeli. Hicri 1307 / M.1889 tarihli. 93x72 cm . Tezhib: Feyza Şen / Mihela Alpayer. Meşhur hattatın sanat kalitesi yüksek, dev ebatlı ve müzelik bir eseridir.
"Sırr-ı aşkı duydı Yemlîha olub lâl ü hâmûş
Mekselînâ oldı hem-râz-ı mezâyâ-yı sürûş
Bâde-yi tevhîdi Mislînâ'ya işrâb itdiler
Bî-tekellüf içdi Mernûş u Debernûş Şâzenûş
Cür'a kalmışdı meğer câm-ı Kefeştetayyuş'dan
Kâse-lîs-i bezm olub Kıtmîr dahi kalmadı boş"
"Harf inkılâbı ile büyük bir darbe yemiş olan Türk hat san‘atının Cumhuriyet nesillerine intikalinde fevkalade hizmet görmüş olan Nûrî Korman, şüphesiz zamanının en önemli hattatlarından biri idi. Aklâm-ı sitteyi ilk olarak rüşdî tahsîli esnasında hademe-i hümâyûndan Süleyman Efendi’den - İbrahim Alâ’eddîn Bey’den mücâzdır – meşkeden Nûrî Korman, bilâhare Zülüflü Baltacılar imâmı Mehmed Şevkî Efendi’nin talebesinden Nevşehirli Osmân Efendi’ye devam ederek H. 1299/M. 1882 senesinde icâzet almıştır.
Ertesi sene tekemmül için İbrahim Alâ’eddîn Bey’den meşk almaya başlayan Nûrî Korman, hocasının rahatsızlığı nedeniyle H. 1305/M. 1888 senesinde bu kere Muhsinzâde Abdullah Bey’e bağlanmış onsekiz sene hânesine devam ettikten sonra icâzetine na’il olmuştur. Hatta bir gün hocası ile beraber yemek yerken, oğullarına hitâben “Siz neslimden geldiniz. Nûrî eserimden geldi. Benim nâmımı ibka edecek odur.” diyerek, Nûrî Korman’ı taltîf ettiği dahi menkûldür.
Ayrıca Mehmed Zekî Dedeefendi’den ta’lik dersleri almışsa da, Süleymaniye Kütüphânesi’ndeki H. 1349/M. 1930/1931 tarihli matbu levhâ(Db. no: 588) ve H. 1367/M. 1947 tarihli kıt‘ası dışında bu kalemdeki âsârına tesâdüf edilmemiştir.
Asıl şöhretini borçlu olduğu aklâm-ı sittede Hâfız Osman’ın yolundan ilerlemiş olan Nûrî Korman, bir hayli eser vermiş olduğu celî sülüste ise Mustafa Râkım Efendi’nin ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi etkilerini barındıran şahsına münhasır bir şiveye sahipti. Müsenna istif ve tertîblerle de ilgilenmiş olan hattatın, hayatı boyunca ayrılmadığı Beşiktaş’taki Yahya Efendi Kabristânı’nda bir hayli mezartaşı kitâbesinde imzası bulunmaktadır. "
Share
Ask a question
Ask a question
SUFİZADE HASAN VEFA (ö.1922)
Talik hat ile Muallim Naci Naat-ı Şerifi yazılı, imzalı, Hicri 1313/ Miladi 1896 tarihli, 60x90 cm. Meşhur hattatın sanat kalitesi yüksek, dev ebatlı , nadir ve yüksek kondüsyonlu müzelik bir eseridir.
"Arz-ı ta’zîm eylemez mi âlem-i imkân sana
Arz-ı ta’zîm etti Allah-ı azîmü’ş-şân sana
Nûr-ı îmândır nücûmundan dem-â-dem berk uran
Âsmân etmiş hezârân kalb ile îmân sana
Fazl-ı bî-pâyânının bürhân-ı bî-pâyânı var
Var mı ulviyyât içinde olmayan bürhân sana
Hüsn-i Kur’ân’ı görür insân olur hayrân sana
Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân sana
Dil esîrin olduğu günden beri âzâdedir
Mâsivâya bağlanır mı bağlanan vicdân sana"
"Sofîzâde Hasan Vefâ Efendi, Hâlvetî Târikatı’nın Sünbülî şubesinin meşâyihinden olup Kocamustafapaşa civârındaki Hacı Evhâd Tekkesi’nin post-nişîni idi. H. 1336/M. 1918’den sonra vefât ederek, mezkur tekkenin hazîresine defnedilmişse de mezarı mevcud değildir."
Share
Ask a question
Ask a question
KAMİL AKDİK (1861-1941)
Celi Sülüs Levha, ketebeli, "Allah başarının sahibidir ve O en iyi dosttur", Hicri 1351/Miladi 1933 tarihli, 53x64 cm. Yazı kalitesi, ebadı ve muhteşem kondüsyonu ile müzelik bir eserdir.
"Hat tarihinde zaman zaman kıdem ve dirayetiyle önde gelen hattatlara verilmesi mûtat olan ‘'Reîsülhattâtîn'' (Hattatların Başı) unvanı son olarak 21 Ağustos 1915'te Kâmil Efendi'ye tevcih edilmiştir.Kâmil Akdik disiplinli hayatı ve perhize dikkat etmesi sebebiyle uzun süren ömrünün sonlarında bile el titremesi ve görme bozukluğu gibi sıkıntılar çekmeden seçkin eserler bırakmıştır.
Dîvân-ı Hümayûn'daki resmî vazifesi esnasında divânî, celî-dîvânî veya rık'a hatlarıyla yazdığı menşur, berat, muâhedenâme, tasdiknâme gibi evrak dışında, yazı hocası olarak hazırladığı meşk'ler de pek çoktur. Ayrıca sülüs-nesih kıtalar, murakka'lar (yazı albümleri), hilye ve levhalar, kitabeler, bazı sûre ve cüzlerden başka birde Mushaf yazmıştır.Eski hattatların eserlerinden meydana gelen kıymetli hat koleksiyonu ölümünden sonra Topkapı Sarayı Müzesi'nce satın alınmıştır."
Share
Ask a question
Ask a question
ALİ ULVİ (ö.1873)
Celi Sülüs Levha, ketebeli, 52x84 cm, "Allah her işinizde yardımcınızdır"
Share
Ask a question
Ask a question
ŞEKERZÂDE SEYYİD MEHMED. (ö.1753)
Sülüs Karalama. İmzalı. 27x35 cm. Meşhur hattatın nadir ve sanat kalitesi yüksek , müzelik bir eseridir.
"Manisa’da şekerci esnafında Abdurrahmân Efendi’nin oğlu olarak doğdu. Babasına nisbetle “Şekercizâde” nâmı ile meşhur olmakla beraber eserlerine “Şekerzâde” ismiyle ketebe koymuş olduğundan, hattatlar arasında künyeyle anılmaktadır. Tahsîlini memletinde tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek medrese eğitimine başladı. Bu esnâda hüsn-i hatta alâka duyarak İbrahim Kırımî’den aklâm-ı sitte meşketti. Bilâhare tekemmül için Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını yeni baştan yazarak icâzetine nâil oldu.
"Hüsn-i hatta ve bilhassa hatt-ı nesihte gösterdiği mahâret ve eslâfın eserlerinden ilhâm alarak geliştirdiği şive ile kısa zamanda fevkalade bir mertebeye ulaşarak, zamanın sanat çevrelerinde büyük takdir ve alaka görmeye başladı. Nitekim Sultan 3. Ahmed'in dikkatini çekmekle, Şeyh Hamdullah’ın yazıp Ravza-i Mutahhara’ya hediye ettiği Kur’an-ı Kerîm’i istinsâh etmekle görevlendirildi. 1729 yılında Surre-i Hümâyun ile kutsal topraklara giderek Hac vazifesini ifâ ettikten sonra Medine’de kalarak vazîfesini yerine getirdi.
Sanat yaşamı boyunca çok sayıda mushâf, murakka’ ve kıt‘a yazmış olup günümüze intikal edebilmiş olanlar, hâlen dünyanın ve Türkiye’nin önemli müze ve koleksiyonlarını süslemektedir. Bilhassa hatt-ı nesihte fevkalade kudretli bir ele sahip idi. Nitekim İkbâline vesile olan Şeyh Hamdullah'ı takliden yazdığı Kur’an-ı Kerîm, Osmanlı tarihinin matba’ada basılan ilk mushâf-ı şerifi olmuş ve üst düzey devlet adamlarına hediye edilmek üzere Sultan Abdülazîz’in emriyle, H. 1291/M. 1874 yılında Matba’a-i Osmaniye’de taşbasma olarak âharlı kâğıda basılmıştır. " (Kaynak: KETEBE.ORG)
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Kıta. 35x40 cm. Ketebeli. Sülüs ilk ve son satırda ebced tekerlemesi, ortadaki iki nesih satır yazıda Kaside-i Bürde'nin ilk dört satırı yazılı. Meşhur hattatın yazı kalitesi yüksek, muhteşem kondüsyonda koleksiyonluk bir eseridir.
"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”
Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...
Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.
Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Kıta. 31x39 cm. İsmail Zühdi'nin yazısından nakil. Hadis-i Şerifler yazılı. "Aşk büyük insanların özelliğidir." Meşhur hattatın yazı kalitesi yüksek, muhteşem kondüsyonda, koleksiyonluk bir eseridir.
"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”
Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...
Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.
Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Rabbi Yessir Duası ve Müfredat Meşki, imzalı, 34x38 cm, Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den Naklen Yazılı. Not: Yazı kalitesi, kondüsyonu ve sanat değeriyle müzelik bir parçadır.
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. Hicri 1367 / m. 1947 tarihli. 34x42 cm. "Nebi (sav) şöyle buyurdu: Bazı insanlar Allah'ın malına haksız şekilde üşüşüyorlar. Onlar kıyamette ateşe gireceklerdir." Not: Hattatın yazı kalitesi yüksek, mükemmel kondüsyonda ve müzeli
"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”
Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...
Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.
Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Hadis-i Şerif yazılı. Hicri 1367 / m.1947 tarihli. İmzalı. 32x43 cm (Hicri 1362 tarihli Mehmed Nuri Efendi hattından naklen yazılı). Meşhur hattatın sanat değeri yüksek, yazı kalitesi ve kondüsyon bakımından koleksiyonluk bir eseridir.
"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”
Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...
Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.
Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. 33x40 cm "Hz.Rakım merhumun biraderi İsmail Zühdi yazısından naklen" yazılı. Yazdığı yer olarak "Tepebağ" notunu düşmüştür. "Kendi yerine getirmediğim bir şeyi nasihat olarak söylemekten Allah'a sığınırım."
Share
Ask a question
Ask a question
MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)
Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. 35 x 40 cm. Hicri 1367 / m. 1947 tarihli. "Rabbi Yessir Duası ve Hurufat Meşki" yazılı.
"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”
Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...
Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.
Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."
Share
Ask a question
Ask a question