AGOP ARAD (1913-1990)

"Tarabya Koyu". Duralit üzerine yağlıboya. 50 x 80 cm. İmzalı.

"Ailesi İstanbul’a yerleşince bir Fransız kolejinde orta öğrenim gören sanatçı daha sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Burada, önce Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı'nın, daha sonra da Léopold Lévy’nin atölyelerinde çalıştı. Resim çalışmalarını Paris’te Frochot Akademisi’nde sürdürdü.

28 Mart 1940’te İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin Beyoğlu Lokali’nde Liman Resim Sergisi adıyla ilk toplu sergilerini düzenleyen “Yeniler grubu”na katıldı ve grubun sanat görüşünü paylaştı. Sonra gazetecilik mesleğine atıldı (1986’da Burhan Felek Hizmet Ödülü’nü aldı); ama resim çalışmalarını da sürdürüp, çeşitli sergilere katıldı.

Agop Arad’ın sanatı, kısa süren soyut nitelikli resimleri göz önünde tutulmazsa, aşağı yukarı bütün akademik eğilimlerin dışında kalmıştır. Gücünü kişisel gözlem ve deney birikimlerinden almıştır. Fransa’da yanında çalıştığı Jean Metzinger, kübist eğilimi açısından Agop Arad’ı pek etkilememiştir. İlk resim bilgilerini aldığı izlenimci atölyelerin de sanatına yönlendirici bir katkısı olmamıştır.

Yalnızca, 1940 kuşağı ressamlarına kişiliklerini bulma yolunda belli bir yön çizmiş olan Léopold Lévy’nin önerilerinden esinlendiği söylenebilir. Bu arada özellikle Yeniler grubunun toplumsal kaynaklı bir resim yaratma yolundaki çabaları, sanatçının kişiliği üstünde olumlu etkiler yaratmıştır. Bu etki onu doğa inşan gerçekliğinin yansıdığı İstanbul yaşamını yorumlamaya yöneltmiştir.

 

Agop Arad’ın bu resimleri, öğrendiği bütün teknikleri ve sanatsal eğilimleri bir yana bırakarak, içinden geldiği gibi yapmaya yönelen yapmacıksız ressamları (bu arada da naif ressamları) akla getirir. Gerçekten sanatçının İstanbul’un gündelik yaşamını yansıtan çalışmaları, doğrudan doğruya gözlem yeteneğine dayanır. Gördüğünü, katışıksız renklerle herhangi bir abartmaya yer vermeden tuvale aktarma kaygısı, Agop Arad’ın sanatına, halk resimlerine özgü bir nitelik de kazandırmıştır.

İstanbul’un orta sınıf halkının, çalışan ve üreten kesimin çevreyle bütünleşen yaşamını, parklardaki pazar gezintilerini, bu insanların doğal davranışlarıyla kolayca özdeşleşen bir alçakgönüllülük içinde vermiştir. Sanatın insan ve toplum hizmetindeki yönünü, olanca diriliği ve yöreye bağlı önyargısız duyarlığı doğrultusunda yansıtır. Bu yönüyle toplum ve yöre gerçeklerinden hareket eden ve büyük bölümü 1940 kuşağı sanatçıları arasında yer alan ressamlar topluluğunun ortak eğilimlerine bağlanabilir."