"Çeşme". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 45 x 64 cm.
Hat ve ebru sanatçısı Necmeddin Okyay ile ressam Hasan Tahsin’in yönlendirmesiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne giren Abdullah Çizgen, burada İbrahim Çallı ve Feyhaman Duran’ın atölyelerinde öğrenim gördü. 1932 yılında, Feyhaman Duran atölyesinden mezun olduktan sonra, Topkapı Sarayı Müzesi’nde çalışmaya başladı ve müzenin resim ve Türk işleme bölümlerinin kurulmasında büyük çaba gösterdi. O yıllarda İstanbul’da yaşayan Perof’tan tablo onarım tekniklerini öğrenerek saray koleksiyonunda bulunan pek çok eski tabloyu onardı. Yeni meclis binasının dekorasyonu için Anadolu’ya gönderilen ressamlar grubunda da yer alan sanatçı, bu grupla birlikte Konya’ya giderek bu yöreden yaptığı resimlerle Konya’da bir sergi düzenledi. Arkeoloji çalışmalarına da katılan Çizgen, Keban Bölgesi’nden çıkarılan eserlerin çizimlerini yaptı. Topkapı Sarayı Müzesi’nde başladığı görevini Arkeoloji Müzesi’nde sürdürdü.
Topkapı Sarayı’nda çalıştığı dönemde sarayın tarihi atmosferinin de etkisiyle minyatür sanatına ilgi duyan ressam, bu sanatın bugünün resminde nasıl kullanılabileceği konusunda arayışlara girmiştir. Bu yıllarda, fotoğraf sanatçısı oğlu Gültekin Çizgen’in deyimiyle, ‘tam bir saray ressamı’ gibi çalışan sanatçı, Topkapı Sarayı’nın her köşesini konu olarak seçerek interior eserler gerçekleştirmiştir. Yine bu dönemde, şefliğini yaptığı sarayın Tarihi Portre Galerisi’ndeki sultan resimlerinden esinlenerek çeşitli sultan portreleri de yapmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişen pek çok yakın kuşak Türk ressamı gibi, Abdullah Çizgen de 1914 Kuşağı’nın (Çallı Kuşağı) İzlenimci anlayışını benimseyerek bu doğrultuda eserler vermiştir. Portre, interior ve figürlü kompozisyonların yanı sıra çok sayıda peyzaj ve natürmort da yapan Çizgen, Devlet Resim Heykel Sergileri ile Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin sergilerine resim vermiş, yurtdışında Moskova ve Viyana’da sergilere katılmıştır.
Share
Ask a question
Ask a question