• Cancel
    Filter
Filter

15. Koleksiyonluk Resim ve Hat Müzayedesi

15. Online Müzayede'de yer alan tüm eserler kurumumuz güvencesinde olup, resim ekspertizleri Yüksek Ressam / Restoratör BAYRAM KARŞİT tarafından yapılmıştır.

15. Online Müzayede 26 Aralık PAZAR günü saat 13:00'dan itibaren CANLI olarak devam edecektir.  Her lotun ekranda kalma süresi 30 saniyedir. Lotlar sıra ile satışa çıkacak ve son 10 saniyede teklif gelmesi halinde her lot 20 saniye daha uzayacaktır.

Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra 15 (on beş) iş günüdür, Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir,aksi halde  hukuki işlem başlatılır ve cezai şartlar uygulanır.

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler, eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +905321715331 numaralı telefondan bilgi alabilir, Hüsrev Gerede Caddesi no: 52/2 Teşvikiye'deki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Lot: 51 » Hat

MACİD AYRAL (1891-1961)

Talik Kıta. Yahya Kemal'den rubai yazılı.1902 tarihli. Ketebeli. "Rauf Tuncay , 1952" tezhipli. 29x19 cm. *Yazı kalitesi , nadiriyeti ve kondüsyonu itibarı ile koleksiyonluk bir eserdir.

"Dil-besteyiz ahbaba, esiriz yare,

Onlardır açan gönülde binbir yare.

Bigânelerin kahrını çekmiş değiliz,

Ta'nettiğimiz nâfiledir agyare."

 

"Türk hat san‘atının büyük bir buhran yaşadığı geçtiğimiz yüzyılın en ma’rûf hattatlarından biri olan Mâcid Ayral, hüsn-i hattaki kudreti ve imzasız yazıların kime ait olduğunu, tarihi ve dönemine kadar tefrîk edebilecek kadar derin hat bilgisi ile hattâtîn meyânında da bir hayli mu’teber olmuştu. Nitekim Bâb-ı Âlî Caddesi’ndeki yazıhânesi zamanın önde gelen hattatlarının biraraya gelerek, hüsn-i hat sohbetleri yaptıkları bir mahfil hâline gelmişti. 

1953 senesinde emekli olduktan sonra Ankara’dan İstanbul’a dönerek, Güzel San‘atlar Akademisi’nde ve Süheyl Ünver’in Topkapı Sarayı Müzesi’nde kurduğu nakkaşhanede talebeye hüsn-i hat dersleri vermiş olan Mâcid Ayral, yazı tarifindeki açıklığı ve meşk yazımındaki kabiliyeti ile tâlibân meyânında da bir hayli rağbet görmüştür. Hatta bu şöhreti sınırları dahi aşmış, Irak’dan aldığı davet üzerine gittiği Bağdat’daki mesâ’îsi esnâsında da bir hayli şâkird yetiştirmiştir."(Alıntı: İsmail Orman)

 

 
Details
Lot: 52 » Hat

ABDULLAH HAŞİM BEY (d.1861)

Celi Talik Kıta. "Haşim'ül Mekki" ketebeli. 32x59 cm. "Temennay-ı kabuleş darem ve danem ki na-ehlem/Meded Ya Ruh-ı Şah-ı Nakşibend ve Gavs-ı Geylani" yazılı.

"Asıl adı Abdullah Hâşim Bey'dir. Ahkar, şiirlerinde kullandığı mahlasıdır. 1278/1861 senesinde Tâ'if'te doğdu. Medîne-i Münevvere'de Hazîne-i Nebeviyye veznedarı olan Ali Rızâ Efendi'nin oğludur. Medine'de tahsilini tamamladı. 1297/1880 senesinde Hudeyde Muhasebe Kalemi mukayyidliğine ve daha sonra A'şâr kâtipliğine tayin olundu. Erzincanlı Hacı İzzet Paşa'nın ikinci defa Hicaz valiliği görevinde bulunduğu sırada dokuz ay kadar onun divan kâtipliğinde ve sonra da 1300/1883 senesinde Cidde Rüsumat Nezareti Sened-i Makbuz kitabetinde bulundu. Babasının beşinci ordu vezne müdiriyyetine tayininde onunla birlikte Şam'a giderek Ordu Tahrirat Kalemine devam etmekte iken babasının vefat etmesi üzerine İstanbul'a geldi. Burada Mülkiye Tekâ'üd Sandığı Tahrirat ve Muhasebe kalemlerinde çalıştı. 1302/1885 yılında Sadaret Şifre Kalemine ve birkaç ay sonra da Sadrazam Sa'îd Paşa'nın emriyle ve 200 kuruş maaş ile Sadaret Mektûbî Kalemine memur edildi. 1320/1902 yılında tedricen ûlâ sınıf-ı sanisi rütbesini kazandı. 1324/1906 yılında Müdür Muavini unvanı verildi. Şaban 1326/1908'de 4.000 kuruş maaşla Mektûbî Kalemi Müdür Muavin-i Evvelliğine atandı. Bir sene sonraki memuriyet düzenlemelerinde memuriyetinin unvanı Tahrirat Kalemi Birinci Şube baş kâtipliğine çevrildi ve maaşı da 2.000 kuruşa indirildi. 1330/1912'de görev yaptığı memuriyeti ortadan kaldırılınca emekliliğini istedi. Bir süre ücretle Düyûn-ı Umûmiyye'de görev verildi. Sonra buradaki bazı çalışanlarla birlikte onun da görevine son verildi. Son zamanlarında emekli maaşıyla geçinemeyerek zarurete düştü. Yere Batan semtindeki evini evvelce sattığından Bayezid Medresesi'nin bir odasında barındı. Sonra Ankara'ya kızının yanına gittiği ve orada vefat ettiği bildiriliyorsa da vefat tarihi bilinmemektedir.

İbnü'l-Emin'e göre şiirlerinde Ahkar mahlasını kullanan Abdullah Hâşim Bey'in güzel şiirleri vardır fakat bu şiirleri derleyip düzenleyememiştir. Türk, Arap ve Fars lisanlarında nazm ve nesre muktedir ayrıca hatt-ı ta'lîkte mahir iyi bir hattattı. Talik yazılarının altına "Ahkaru'l-Halk Hâşimü'l-Mekkî" şeklinde imza koyardı. Bazı garip hal ve hareketleri olan hüner erbabındandı (İnal 1988: 566). İki gazelini İbnü'l-Emin yayınladı." (Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü)

Details
Lot: 53 » Hat

ARNAVUTZADE HAFIZ AHMED EFENDİ (ö.1806)

Sülüs Nesih Kıta. Hicri 1188 / M. 1774 tarihli. Ketebeli. 26 x 33 cm

"Hattâtînden Arnavut Mehmed Efendi’nin oğlu olarak İstanbul’un Şehremîni semtinde doğdu. İlk yazı derslerini babasından aldıktan sonra, tekemmül için Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’ye devam ederek, H. 1167/M. 1754 senesinde sülüs ve nesihten icâzet aldı.

Zamanının nâmlı hâfızlarından olan Arnavutzâde Hâfız Ahmed Efendi, babası gibi daha ziyâde Kur‘ân-ı Kerîm tahrîri ile ilgilenmişse de, bir müddet sonra yazı yazdığı elini kaybedince, babasından intikal eden attâr dükkânını işletmeğe devam etmiştir."

Details
Lot: 54 » Hat

HOCAPAŞALI İBRAHİM AFİF EFENDİ (ö.1767)

Sülüs Levha. Ketebeli. Hadisi-i Şerif yazılı. Hicri 1168 / M. 1754 tarihli. 32x36 cm. "Ölülerinizin iyiliklerini söyleyin, hatalarını ise örtün".

*Yazı kalitesi , nadiriyeti ve kondüsyonu itibarı ile koleksiyonluk bir eserdir.

"İkametgâhının bulunduğu yere istinâden “Hocapaşalı” künyesiyle tanınmış olan İbrahim Âfif Efendi, sülüs ve nesihi evvelâ Feyziyye Mektebi’ndeki tahsili esnasında Feyziyeli Alî Efendi'den meşkederek icâzet almış, bilâhare tekemmül için Hüseyin Hablî’ye devam ederek ondan da mücaz olmuştur.

Eğitimini tamamladıktan sonra Defterhâne Kitâbeti’nin hulefâlarından olmuş, hayli hizmet ettikten sonra hâcegân rütbesiyle Saray-ı Hümâyûn hattatları arasına katılmıştır. Bu hal üzere iken18 Kasım 1767 tarihinde vefât etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’nda, Şeyh Hamdullah’ın civârına defnedilmiştir.    

Şeyh Hamdullah ekolünün önde gelen temsilcilerinden biri olan Hocapaşalı İbrahim Âfif Efendi’nin nesihte el alışkanlığı az olduğu ve bu nedenle daha ziyâde sülüs ile ilgilendiği bilinmektedir. H. 1164/M. 1150 ve H. 1174/M. 1760 tarihli ve tarihsiz celî sülüs levhâları görülmüştür. Hüsn-i hattaki kudretine bağlı olarak çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir."

Details
Lot: 55 » Hat

DERVİŞ ABDULLAH VEFAÎ (XVIII-XIX)

Sülüs Nesih Kıta. Hadis-i Şerifler yazılı. Ketebeli. Hicri 1230 / M. 1814 tarihli. 28x34 cm. "İyilerin kalpleri , sırların hazineleridir."
*Yazı kalitesi , nadiriyeti ve kondüsyonu itibarı ile koleksiyonluk bir eserdir.

"İyilerin kalpleri , sırların hazineleridir."

Hz.Peygamber buyurdular ki:

"Üç kişinin duası kabul olur: Anne babanın duası, misafirin duası ve mazlumun duası." 

Hz. Peygamber buyurdular ki:

Himmetin yüceliği imandandır.

Details
Lot: 56 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Levha. Mahmud Celaleddin Efendi'den naklen yazılı. 27x47 cm. Ketebeli. "Yöneldiğinizde ferahlık veren yer iyidir"

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
Lot: 60 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Nesih Kıta.Hadis-i Şerif yazılı. Ketebeli. 35x45 cm."Sözün iyisi, kısa ve öz olandır" *Yazı kalitesi, nadiriyeti ve kondüsyonu itibarı ile koleksiyonluk bir eserdir.

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
Lot: 61 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Nesih Rabbi Yessir Duası ve Müfredat Meşki, imzalı, 34x38 cm, Kazasker Mustafa İzzet Efendi'den naklen Yazılı. Not: Yazı kalitesi, kondüsyonu ve sanat değeriyle müzelik bir parçadır.

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
Lot: 62 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. H.1367 / m.1947 tarihli. 34x42 cm. "Nebi (sav) şöyle buyurdu: Bazı insanlar Allah'ın malına haksız şekilde üşüşüyorlar. Onlar kıyamette ateşe gireceklerdir." Meşhur hattatın yazı kalitesi yüksek, muhteşem kondüsyonda koleksiyonluk bir eseridir.

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
Lot: 63 » Hat

HASAN SIRRI EFENDİ (1836-1907)

Kufi-Talik hat ile "Dü cihanda eger altın ola dersen nâmın, Sikkesi altına gir Hazreti Mevlânâ'nın" yazılı, imzalı, 42*48 cm

"Süleymâniye müderrislerinden Beypazarlı Mehmed Emîn Efendi’nin oğlu olup H. 1252/M. 1836-1837 yılında Yeniköy’de doğdu. Oradaki ibtidâî mektebde okurken Kur’an’ı hıfzetdi. Yine oradaki Ra’ufî Dergâhı şeyhi Mehmed Emîn Efendi’den yazı meşkederek icâzet aldı. Musikî dersleri aldığı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den istifâde ile hüsn-i hatta maharet kazandı.

Eğitimini tamamladıktan sonra Ahkâm-ı Adliyye Nezâreti kâtiblerinden olarak senelerce devam etti. Daha sonra Meclis-i Ticâret İcrâ Dairesi’ne nakledildi ve icrâ memurluğuna kadar yükseldi. Sağlık sorunları nedeniyle emekliye sevkedildikten birkaç sene sonra 1325 yılının Şa’bân(Eylül-1907) ayında vefât etti. Rumelihisarı Kabristanı’nda medfun bulunan annesinin ve kızının yanına defnolundu. Naaşı daha sonra Yenikapı Mevlevîhânesi kabristanına  nakledilmiştir.

Details
Lot: 64 » Hat

MEHMED VASFİ EFENDİ (XIX)

Tarih: Hicri 1289 / Miladi 1872. Ketebeli. Celî Sülüs hat ile şiir yazılıdır. 34x45 cm. Orijinal çerçevesi içerisinde. *Muhteşem güzellikte yazısı, yezhibi ve kondüsyonu ile koleksiyonluk bir eserdir. Çerçeveli Ebat: 48x59 cm

"Alem kaldırsa bir yerde kaçan sultân-ı Bismillâh
Olur lâhûtiyân ârâyîş-i dîvân-ı Bismillâh
Sırât-ı Müstakîm'i anla hatt-ı istivâsından
Varır Allâh'a toğrı menhec-i âsân-ı Bismillâh"

Details
Lot: 65 » Hat

MEHMED TAHİR EFENDİ (ö.1845)

Celi Sülüs İstif. Ketebeli. 34x41 cm. Hud Suresi 88.ayet yazılı. "Başarım Ancak Allahtandır. Ona Güvenir Ona Yönelirim." Nadir bulunur, sanat değeri yüksek , müzelik bir eserdir.

"Seyyid Ahmed Efendi'nin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Tahsîli ve Mahmud Celâleddîn Efendi’ye ne zaman bağlandığı ve icâzet aldığı hakkında bir bilgi yoktur. Hâkkâkzâde hattı ile muhârrer Tezkîre-i Hattâtîn’de beyân edildiği üzere “celî yazıda üstâdına fâ’ik” olduğundan, şehzâdelik zamanında Sultan Abdülmecîd’e hüsn-i hat dersleri vermiş ve cülûsundan sonra da “mu‘allim-i hatt-ı sultânî” ünvânını elde ettiği gibi, Nur-ı Osmaniye Cami’nin hitabet hizmetine tayin edilmiştir. Bu hal üzere iken H. 1262/M. 1846'da vefat ederek, Eyüp’te, Kırkmerdiven mevki’nde Hâkim Kutbeddîn Mektebi civârına defnedilmiştir. Ancak bugün mezartaşı mevcut değildir.

Details
Lot: 66 » Hat

HASAN SIRRI EFENDİ (1836-1907)

Kufi Levha, "Allah'ın yardımı üzerine olsun" yazılı, imzalı, 28x40 cm.

"Süleymâniye müderrislerinden Beypazarlı Mehmed Emîn Efendi’nin oğlu olup H. 1252/M. 1836-1837 yılında Yeniköy’de doğdu. Oradaki ibtidâî mektebde okurken Kur’an’ı hıfzetdi. Yine oradaki Ra’ufî Dergâhı şeyhi Mehmed Emîn Efendi’den yazı meşkederek icâzet aldı. Musikî dersleri aldığı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den istifâde ile hüsn-i hatta maharet kazandı.

Eğitimini tamamladıktan sonra Ahkâm-ı Adliyye Nezâreti kâtiblerinden olarak senelerce devam etti. Daha sonra Meclis-i Ticâret İcrâ Dairesi’ne nakledildi ve icrâ memurluğuna kadar yükseldi. Sağlık sorunları nedeniyle emekliye sevkedildikten birkaç sene sonra 1325 yılının Şa’bân(Eylül-1907) ayında vefât etti. Rumelihisarı Kabristanı’nda medfun bulunan annesinin ve kızının yanına defnolundu. Naaşı daha sonra Yenikapı Mevlevîhânesi kabristanına  nakledilmiştir.

Details
Lot: 67 » Hat

AHMED HIFZÎ EFENDİ (ö.1767)

Sülüs Nesih Kıta. Ketebeli. Hicri 1171 / Miladi 1757 tarihli. 19x30 cm. Meşhur hattatın yazı kalitesi yüksek , nadir , koleksiyonluk bir eseridir.

"Hz. Ömer’in naklettiğine göre, Hz. Peygamber ve ashabı bir gazve dönüşünde şöyle bir olaya şahit olmuşlardır: Allah Resûlü’nün huzuruna bir gazvenin ardından bir grup esir getirilmişti. Bu esirler arasında bir de kadın vardı. Bu kadıncağız, telaşla diğer esirler arasında kaybettiği yavrusunu aramaktaydı. Derken kendi çocuğunu buldu ve onu kucaklayıp göğsüne bastırdıktan sonra emzirmeye başladı. Bu tablo karşısında Allah Resûlü, yanında bulunanlara “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?” şeklinde bir soru yöneltti.
Oradakiler, ‘Hayır!’ cevabını verdi. Bunun üzerine Rahmet Peygamberi, Rabbimizin kullarına olan rahmetinin genişliğini anlatmak için O’nun kullarına olan rahmetiyle annenin yavrusuna olan rahmetini şöyle bir benzetmeyle dile getirdi: “Bilin ki, Allah’ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha fazladır.”

"Türk hat san‘atında daha ziyâde İsmail Zühdi Efendi'nin hocası olarak iştihâr etmiş olan Ahmed Hıfzî Efendi’nin terceme-i hâline dâ’ir ma’lûmâtımız mahdûddur. Moralı Mehmed Efendi’nin oğlu olduğu bilinmekteyse de, doğum yeri ve tarihi hakkında bir bilgi yoktur. Muhtemelen Mora’da dünyaya gelmiş ve ibtida’î tahsîlini memleketinde ikmâl eylemiş idi.

Daha sonra medrese tahsîli için İstanbul’a gittiği, bu eyyâmda hüsn-i hatta heves ederek evvelâ Hasırcılar İmâmı Mustafa Efendi’den ve bilâhare Eğrikapılı Mehmed Rasim Efendi'den sülüs ve nesih meşkedib icâzet aldığı bilinmektedir. Hüsn-i hattaki fevkalade kabiliyeti ile hocasının üslûbuna hakkıyla vâkıf olduğundan, teveccühüne de nâ’il olan Ahmed Hıfzî Efendi, son zamanlarında, hocasının bazı öğrencilerine yazı meşketmekle dahi görevlendirilmişti.

Günümüze intikal edebilen âsârından, aklâm-ı sittede Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’nin teveccühüne bî-hakkın lâyık olduğunu ispât eyleyen Ahmed Hıfzî Efendi’nin, en azından bir mektebin hüsn-i hat mu’allimliğini der-uhde ettiği muhakkak olmakla beraber, kaynaklarda buna ilişkin bir bilgi, ne yazıkki mukayyed değildir.

 

Her halde mâ’işetini hüsn-i hattan çıkaran erbâb-ı ma’ariften olup Türk hattatları meyânında kudretli bir mevki elde etmiş olduğu anlaşılan Ahmed Hıfzî Efendi, H. 20 Rebi’ü’l-ahir 1181/M. 15 Eylül 1767 tarihindeki vefâtını takiben Eğrikapı’da hocasının yanına defnedilmiş ve ömrü boyunca meclisinden ayrılmadığı Mehmed Râsim Efendi’ye âhirette de eşlik etme şerefine nâ’il olmuştur.

Bir hayli tilmizi olduğu nakledilen Ahmed Hıfzî Efendi’nin en meşhur öğrencileri, Mustafa Râkım Efendi’nin ağabeyi İsmâ‘il Zühdî Efendi ile Eğrikapılı Mehmed Râsim Efendi’den intikal eden şâkirdân zümresinden olan Abdülkadir Hamdî Efendi’dir. Bunların hâricinde Rûznâmeci Süleyman Hikmetî Efendi, Mehmed Emîn Efendi ve Kadı Müfid Efendi’nin de ondan mücâz olduğu bilinmektedir. " (Kaynak: İsmail Orman makalesinden alıntıdır.)

Details
Lot: 69 » Hat

YAHYA HİLMİ EFENDİ (1833-1907)

Sülüs Nesih Kıta. Ketebeli. Hicri 1319 / Miladi 1901 tarihli. 33x40 cm. *Yazı kalitesi, nadiriyeti ve mükemmel kondüsyonu itibarı ile müzelik bir eserdir.

"Sülüs Oklu Besmele altında: Ömer bin Hattab'a (ra) bir adam gelerek şöyle dedi: Sizin kitabınızda bir ayet var ki o bize inse idi biz o günü bayram ilan ederdik. Hangi ayet diye sordu Hz.Ömer. Adam: Bugün sizin dininizi tamamladım ve sizden din olarak İslam’ı kabul edeceğim ayeti, dedi. Hz.Ömer cevaben: Evet biz o ayetin indiği Arefe gününü bayram günü ve o ayetin indiği Arafat’ı kutsal yer olarak kabul ediyoruz “

"Yeniçeri esnâfından iken, ocağın lağvından sonra Bâyezid’de kâğıdçcılık yapmaya başlayan Ayntablı Dalkılıç Hacı Halîl Ağa’nın oğlu olarak H. 1249/M. 1833'te, ömrü boyunca ikamet edeceği İstanbul’un Süleymaniye semtindeki hânelerinde doğdu. Sıbyân mektebini bitirdikten sonra, henüz 15 yaşında olduğu hâlde Bâb-ı Ser-askerî’de Nizâmiye Jurnâl Kalemi’nin mülâzımlarından oldu. Bu arada Ahmed Hâzım Efendi’nin Bâyezid ve Sultan Ahmed camilerindeki derslerine devam ederek, H. 1281/M. 1864 senesinde icâzet aldı.

1848’de başladığı memuriyette ise senelerce hüsn-i hizmetten sonra H. 1293/M. 1876’da kalemin mümeyyizliğe ve nihâyet müdürlüğe kadar yükselen Yahya Hilmî Efendi, altmış seneye yakın hizmetten sonra 1907’de, görevinin başında iken edây-ı salât ettiği esnâda vücûduna isâbet eden inme nedeniyle görevden çekilmişdi ve aynı senenin 23 Kasım günü vefât etti. Süleymaniye Cami hazîresinde medfûndur. 

Tedrîcen sâlise, sâniye ve ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbelerini elde etmiş olan Yahya Hilmî Efendi’nin “orta boylu, vücûdu enli, sarıdan mübeddel beyaz sakallı, güzel yüzlü, müttekî, mü’eddeb, mütevazı ve dil-nevâz” bir zât olduğunu, kendisini tanımış olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal nakletmektedir. "

Ünlü Hattatın Müzayedelerde Satılan Bazı Eserleri:

1) Portakal Sanat ve Kültür Evi / Hilye-i Şerife (70x50 cm) / 20.12.14 / Satış Fiyatı: 230.000 USD.

2)Antik A.Ş/ Hilye-i Şerife (58x40 cm) / 27.02.11 / Satış Fiyatı:173.000 USD

3) iSTANBUL ANTİK SANAT / Hilye-i şerife (59x42 cm)/30.11.13 / Satış Fiyatı: 151.000 USD

 

Details
Lot: 70 » Hat

ŞAMİZADE ABDULLAH EFENDİ (ö.1788)

Sülüs Nesih Kıta. Hadis-i şerifler yazılı.Ketebeli. 18.yüzyıl , 26x20 cm, “ Ezan ile kamet arasındaki dua reddedilmez , Mümine küfretmek ve onu öldürmek küfürdür “ Eserin koltukları klasik üslupta dış pervazı lacivert zemin üzerine altın halkar tezyinatlıdır.

Türk hat san’atının iştihâr etmemiş hattatlarından biri olan Abdullah Efendi, Mehmed Efendi nâmında bir zâtın oğlu olup Şâm’da doğmuştur. Bu nedenle muhibleri tarafından “Şâmîzâde” künyesiyle yad olunmuştur. İbtidâ’î eğitimini memleketinde ikmâl eyledikten sonra medrese tahsîli için gittiği İstanbul’da hüsn-i hatta gönül vererek, Osmanlı hat san’atının kendine mahsus bir şive oluşturmayı başarabilmiş hattatlarından olan Şekerzade Seyyid Mehmed Efendi'ye müdâvemetle aklâm-ı sitteden mücâz olmuştur.

Tuhfe-i Hattâtîn’de, icâzetini aldıktan sonra Sultân Ahmed Cami civârındaki hânesinde kitâbetle meşgul olduğu ve nice âsâr yâdigâr bıraktıktan sonra, – H. 1202/M. 1787-1788 senesinden evvel – vefât ettiği mukayyed olan Şâmîzâde Abdullah Efendi‘nin vefât tarihi ile medfeni hakkında kesin bir ma’lûmât hâsıl olmamıştır.

Details
Lot: 79 » Resim

AVNİ LİFİJ (1886-1927)

"Ortaköy". Eski Türkçe imzalı. Duralit üzeri yağlıboya. 24 x 33 cm. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

"1906 yılında Hüseyin Avni Lifij, Fransızca öğretmeni İskender Ferit Bey sayesinde Ayasofya'da mimari çizimler yapmakta olan Fransız mimar Henri Prost ile tanışır. Henri Prost, resimlerini Müze Müdürü Osman Hamdi Beye götürmesini önerince Pipolu Otoportre adlı resmini Osman Hamdi Bey’e götürüp göstermiştir.  Bu sırada Osman Hamdi Bey,   İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdürü ve Güzel Sanatlar Akademisi adını alacak olan mektebin de başındadır. Avni Lifij’in tamamen doğal bir yetenek ve amatör bir ruhla yaptığı bu resmi beğenen Osman Hamdi Bey, bundan sonra yaptığı resimleri kendisine göstermesini ister.

1908’de Osman Hamdi Bey’in Paris’e göndermek istediği öğrenci adayları listesinde, Hüseyin Avni Lifij’in de adı ve “Pipolu Otoportre resmi vardır.  Bu resim Abdülmecid Efendi’nin beğenisine sunulur."Kadehli-Pipolu Otorportre" sayesinde yurtdışında yetkin bir sanat eğitiminin, Avrupa'nın ve başarılı bir sanat hayatının kapıları Avni Lifij'e açılacaktır. 

Nihayetinde Abdülmecid Efendi’nin de onayı ile Hüseyin Avni’ye Avrupa’nın kapıları açılmış olur.  Bir yıl kadar Sanayi-I Nefise’de süren bir eğitimden sonra 1909 yılında Paris’e giderek “I’Ecole Nationale Speciale des Beaux-Art”dan kurları izleme belgesi alarak Cormon Atölyesi’nde resim çalışmalarına başlar. Bu atölyede kendisinden önce gelen veya sonra gelip kayıt olan  İbrahim Çallı, Feyhaman Duran  ,  Hikmet Onat,  Nazmi Ziya Güran ,  Namık İsmail gibi  ressamlarla birlikte Paris’te birçok faaliyetlerde bulunur. Cormnon’un atölyesine gelen Türk Ressamlarının pek çoğu izlenimci bir ressam olmaya meylederlerken kendisi daha çok simgeci ressamlara ilgi duymaya başlar.  Bu nedenle Ressam Guillonnet ve Andre Lecomte Du Noüy ile dostluk kurarak serbest zamanlarında atölyelerine devam etti.

1912’de Paris’ten İstanbul’a dönmek zorunda kalmış ve İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi)’nde resim öğretmeni olarak görev yapmaya başlamıştır.  İki yıl sonra  I. Dünya Savaşı çöıkmış Paris’te kalan diğer Türk ressamların  hepsi de yurda geri dönmüşler ve   Osmanlı Ressamlar Cemiyetini kurmuşlardır. Üstelik  Paris’te eğitim gören bu ressamlar  1914 Çallı Kuşağı (Türk İzlenimcileri) olarak adlandırılacaklar ve H. A. Lifij de bu ressamlar içinde en yetenekli olanlardan birisi olarak dikkatleri çekeceklerdir.   

1915'te Kandili İnas Sultanisi (Kandilli Kız Lisesi)'nde Fransızca öğretmenliği yapar. Paris’te Louvre Müzesi’nde Luca Giordano’nun “Mars ile Venüs” tablosunun Lifij tarafından yapılan kopyasının da bulunduğu koleksiyon Güzel Sanatlar Okulu’nda toplanarak; 1915 Ekim ayında sergilenir. 1916 yılı ilkbaharında 1. Galatasaraylılar Yurdu Resim Sergisi’ne iki resmi ile katılır. 1917 sonbaharında İstanbul'da Galatasaraylılar Yurdunda açılan "Savaş Resimleri ve Diğerleri" Sergisi'ne, 20 resim ile katılmıştır.

Bu sırada Enver Paşa’nın teşviki ile kurulan Şişli Atölyesine de resimler yaparak katılır. Şişli’de kurulan atölyede, Namık İsmail ve dönemin diğer ressamları,  İbrahim Çallı, Feyhaman Duran  ,  Hikmet Onat,  Nazmi Ziya Güran ,  Hüseyin Avni Lifij,  Sami Yetik',   Şevket Dağ,  Mehmet Ruhi Arel, Ali Sami Boyar gibi sanatçılar savaş konulu resimler yapmak üzere görevlendirilirler.  Hüseyin Avni’de Şişli Atölyesi denilen bu atölyede savaş konulu bir çok resim yapacaktır.

Details
Lot: 93 » Resim

ANTON SCHOTT (1859-1906)

"İstanbul." İmzalı. Tuval üzerine yağlıboya. 23x46 cm. Kataloge.

*Eser, 17 Nisan 2003 tarihli Christie's müzayedesinde 3400 Euro'ya alıcı bulmuştur.

Details
Lot: 97 » Resim

BAHA SAİT (1882-1939)

"Peyzaj". Ahşap üzerine yağlıboya. 45x67 cm. İmzalı ve ithaflı.

Kafkasya’dan Anadolu’ya göç etmiş Dağıstanlı bir Türk ailenin oğlu olan Baha Sait ,yüksek öğrenimini Harp Okulu ve Harp Akademisi’nde yaptı. Resme kabiliyetli bir genç olan Baha Sait, Harp Okulu’nda ressam Üsküdarlı Ali Rıza Bey’in başarılı bir öğrencisi oldu. 1906 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak ordu saflarına katıldı ve kısa bir süre sonra da askerlikten emekliye çıkarılarak ayrıldı. Askerlikten ayrıldıktan sonra babasının öğüdüne uyarak bir süre için İstanbul’dan uzaklaştı. Kahire’deki aile dostlarının yanına giderek Mısır’ın ünlü ressam ve hattatlarından süsleme sanatı üzerine dersler aldı, bazı Kahire camilerinin tezyin işlerinde çalıştı. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü, sigortacılık ve ticaretle uğraştı.

Hayatının bu döneminde yaptıklarına dair kesin bilgiler yoktur ancak İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin sanat ve bilim alanındaki çalışmalarına ilgi duymakta idi. Kimi kaynaklarda ünlü bir İttihatçı olarak adı geçse de İttihatçıların yönetiminde yurt içinde herhangi bir resmi görevde bulunmadı. Ancak İran, Afganistan, Türkistan ve Kafkaslar’daki Türkler’e ilişkin görevler üstlendi. Alevilik konusunda araştırma yapmakla görevlendirilmiş ve değerli araştırma eserleri ortaya koymuştu. Konya ve Kırşehir’de bulunarak Mevlevilik ve Bektaşilik üzerine araştırmalar yaptığı, Mevlâna ve Hacı Bektaş Velî hakkında neşredilmemiş bir kitap yazdığı, Dağıstan’da hükümet kurmaya çalıştığına dair bilgiler vardır. Ona göre Bektaşilik, Kızılbaşlık gibi Anadolu'daki tarikat ve mezhep hareketlerinin kesinlikle İran menşeli değildi ve bu cereyanlar eski Türk adetleri ve gelenekleri ile ilişkiliydi.

Savaştan sonra İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Baha Sait Bey, Tayyare Müfettişliği (Türk Hava Kurumu Müfettişi) görevi ile Anadolu’yu dolaştı. Türk kabilelerinin, özellikle Doğu illerimizdeki dağlık bölgelerde yaşayan ahali ve aşiretlerin soy, dil, mezhep ve geleneklerini incelemeyi kendisine iş edindi, yazılarının bir bölümü Türk Yurdu Dergisi’nde 1926-1927 yıllarında yayımlandı. Resme olan ilgisi hayatı boyunca devam eden Baha Sait Bey, son yıllarında yağlı boya resimler yapmıştı. Baha Sait Bey, 16 Ekim 1939 günü kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi."

Details
Lot: 99 » Hat

SULTAN II.MAHMUD (1785-1839)

Celi Sülüs hat ile Ahzab Suresi 45.ayeti yazılı. Ketebeli. "Ey Nebi! Biz seni tanık, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." 32 x 51 cm.

30.Osmanlı Sultanı ve 109.İslam Halifesi Sultan II.Mahmud'a ait bu eser yazı kalitesi , kondüsyonu ve nadiriyeti ile müzelik bir parçadır.

"Sultan 1. Abdülhamîd Hân’ın oğlu olarak H. 14 Ramazân 1199/M. 20 Temmuz 1785 gecesi Topkapı Sarayı’nda dünyaya geldi. Amcası Sultan 3. Selim sayesinde fevkalade bir tahsil gördü. Alemdâr Mustafa Paşa’nın İstanbul’a gelerek, Sultan Mustafa Han-ı Râbi’yi hâl’etmesi ile H. 4 Cemâziye’l-âhir 1223/M. 28 Temmuz 1808 tarihinde cülûs eyledi. Ancak cülûsundan vefâtına kadar türlü gâ’ilelerle uğraşmak mecburiyetinde kaldı. Uzun zamandan beri devam eden Rus muhârebeleri ve hâricî etkilerle ortaya çıkan dâhilî isyanlarla zor zamanlar geçirdi. Buna rağmen, devletin ıslâhı için gâyet cesur hamlelerde bulunarak, büyük bir azîm ve gayret ile devleti ma’mur ve bayındır kılacak tedbirler almaktan geri durmadı. Siyâsi meselelere ve dâhili sıkıntılara büyük bir akl-ı selîmle yaklaşarak, Rumeli’nde, Anadolu’da ve Arabistan’da saltanât sevdâsına düşen a’yânları dize getirdi. Artık tahammülleri zorlayan keyfî hareketleri ile devletin ve halkın başına belâ olan Yeniçeri Ocağı’nı söndürdü. Ocağın ortadan kaldırılmasını takiben Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’yi kurarak, kavânîn-i askeriyyeyi batılı anlamda yeniden tertib etti. Avrupa’daki resmî meclisleri örnek alarak Dâr-ı Şûrây-ı Bâb-ı Âlî, Meclis-i Vâlâ, Ahkâm-ı Adliyye ve Şûrây-ı Askeriyye gibi kurumlar kurarak, devlet işlerinin tetkîk ve müzâkeresine nizam getirmeye çalıştı. Büyük devletlerde olup bitenleri takip etmek için elçiler ta’yin ettiği gibi, Avrupa’dan mu’allimler ve mühendisler getirterek tıbbiye, harbiye ve bahriye mekteblerini, Avrupa’daki mu’adillerine göre yeniden teşkilâtlandırdı.

 

Bilhassa pây-i tahtın imârına büyük alâka gösteren Sultan Mahmud, İstanbul ile Galata arasındaki irtibâtı sağlayan Galata Köprüsü ile şehrin başına belâ olan yangınların gözetlendiği Bayezid Kulesi gibi iki büyük yâdigâr bıraktı. Kendisi ve vâlidesi nâmına büyük bendler ve suyolları inşâ ettirerek, İstanbul’un su sorununa çözüm bulmaya çalıştığı gibi, ashâb-ı kirâmın metrûk hâle gelen türbeleriyle tamire muhtaç tekâyâyı ihyâ eyleyerek, şehrin imârına büyük hizmetlerde bulundu. Ancak dâhilî ve hâricî te'sirlerle şişirilen Mısır meselesi ile patlak veren Kavalalı Mehmed Alî Paşa isyânının, kısa zamanda devletin mevcûdiyetini tehlikeye sokmasından müte’essiren vereme yakalanır. Tebdîl-i hava için gittiği kızkardeşi Esmâ Sultan’ın Çamlıca civârındaki kasrında, H. 19 Rebi’ü’l-âhir 1255/M. 1 Temmuz 1839 tarihinde vefât eder. Esmâ Sultan’ın Çemberlitaş’taki sarayının bahçesine defnedilen na’şı üzerine daha sonra türbesi inşa edilmiştir."

Details
Lot: 100 » Hat

YESARİZADE MUSTAFA İZZET (ö.1849)

Celi Talik Zerendut Levha. İmzalı. Hicri 1246/ M.1830 tarihli. 63x63 cm." Zikru fikrim benim budur hergah, Hak Muhammed beli Resulullah, Du zehi cennet eyler abdülhak, Kuvvet-i La İlahe İllallah" yazılı. Hattatın muhteşem kondüsyonda nadir bulunan müzelik eserlerindendir.

Hattatlar arasında isminden ziyâde “Yesârîzâde” nâmı ile anılan Mustafa İzzet Efendi, son dönem yazılarında İran üslûbunun dışına çıkmaya çalışan babasının bıraktığı noktadan başlayarak, yavaş yavaş kendini geliştirmiş ve Türk ta’lik hattının günümüze değin sürecek olan kaidelerini oluşturmuştur. Özellikle celî ta’likte göstermiş olduğu kudreti, nice resmî daire ve sâir yapının kapıları üzerindeki inşa kitabesinde görmek mümkündür. Bir diğer özelliği ise şaşırtıcı derecede hızlı ve tashihsiz yazmasıdır.   

 

Eyüp Sultan Cami, Şah Sultan Türbesi, Arpacılar Mescidi, Bâb-ı Âlî, Alay Köşkü, Hidâyet Cami,  Cemâleddîn Uşşâkî Dergâhı, Nusretiye Cami, Beyazıt Yangın Kulesi, Darphâne-i Amire, Galata Mevlevihanesi, Pertev Paşa Türbesi, Sultan Mahmud Türbesi, Selimiye Kışlası, Tazıcılar Ocağı ve Koca Mustafa Paşa Cami’nin inşa ve tamir kitâbeleri onun kaleminden çıkmıştır.

Ayrıca Teşvikiye Cami’ndeki Sultan 2. Mahmud’un tüfek nişantaşları ve Beylerbeyi Sarayı arkasında çeşme ile Üsküdar’daki Sultan Mahmud ve Hamdullah Paşa çeşmelerinin inşa kitabeleri de ona aittir. Bunlardan başka Ayasofya Cami’nde bir levhası, Topkapı Sarayı başta olmak müze ve özel koleksiyonlarda çok sayıda yazısı bulunmaktadır.   

Details
previous
Go to Page: / 5
next