• Cancel
    Filter
Filter

12. Koleksiyonluk Resim ve Hat Müzayedesi

12. Online Müzayede'de yer alan tüm resimler kurumumuz güvencesinde olup Yüksek Ressam/Restoratör BAYRAM KARŞİT tarafından ekspertiz edilip onaylanmıştır.

12. Online Müzayede 22 Ağustos PAZAR günü saat 21:00'dan itibaren CANLI olarak devam edecektir.  Her lotun ekranda kalma süresi 30 saniyedir. Lotlar sıra ile satışa çıkacak ve son 10 saniyede teklif gelmesi halinde her lot 20 saniye daha uzayacaktır.

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +905321715331no'lu telefondan bilgi alabilir, Hüsrev Gerede Caddesi no: 52/2 Teşvikiye'deki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Lot: 108 » Resim

HASAN VECİH BEREKETOĞLU (1895-1971)

"Ankara". İmzalı. Ahşap üzeri yağlıboya. 33x41 cm. *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

"Türk İzlenimcileri olarak tanınan 1914 Kuşağı ressamlarındandır. İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gören sanatçı, resim sanatına olan ilgisi sonucu Galatasaray Sergileri’ne de eser vermeye başlamış ve bu sergilerde Halil Paşa’nın ilgisini çekerek ilk resim derslerini 1916- 1920 yılları arasında Halil Paşa’dan almıştır. 1922 yılında Paris’e giderek Julian Akademisi’ne devam etmiştir. İstanbul’a döndükten sonra bir süre Halkevleri Güzel Sanatlar Bölümü başkanlığı görevini yürüten Bereketoğlu, eşinin 1943 yılındaki ölümünden sonra Ankara’ya yerleşerek 1943-1950 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Dairesi müdürlüğü yapmıştır. 1950 yılında tekrar İstanbul’a dönen sanatçı, burada 1968 yılına kadar Güzel Sanatlar Birliği yöneticisi olarak çalışmıştır.

Yapıtlarında diğer 1914 Kuşağı sanatçılarına nazaran daha soluk renkleri tercih etmiş, özellikle bej ve gri tonlarını sıklıkla kullanmıştır. İlk sergisini 1922 yılında Rodos’ta açan ressam, daha sonra Ankara ve İstanbul’daki çok sayıda karma sergiye katılmıştır. O günkü adıyla Türk Ressamlar Cemiyeti’nin Galatasaray’da ve Ankara’da açtığı sergilere en çok eserle katılan sanatçı Bereketoğlu olmuştur. Sanatçının evinin bulunduğu Caddebostan Yıldız Sokağı’nın ismi ölümünden sonra H. V. Bereketoğlu olarak değiştirilmiştir."

Details
Lot: 111 » Resim

J. PAVLIKIEVICH

"İstanbul'da Pazaryeri". İmzalı, 1936 tarihli, karton üzerine suluboya, 44x28 cm.

"1920'lerde İstanbul'da bulunmuş ve birçok eser yapmıştır. Rus asıllı oryantalist sanatçı suluboyaları ile tanınmaktadır.Amerika'da büyük koleksiyonlarda tabloları bulunmakta ve resimleri birçok kitapta kapak olarak yer almaktadır."

Details
Lot: 114 » Resim

ŞEFİK BURSALI (1903-1990)

"Girne", imzalı, Tuval üzeri yağlıboya, "Kadirbilir Sayın Nil Hayal ve Musa Demirkazık Ailesine" ithaflı, 1985 tarihli, 35x42 cm ( Çerçeveli : 55x62 cm)

"1903 yılında Bursa’da doğan Şefik Bursalı, hocaları olan İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Namık İsmail ve Avni Lifij’in Türk Ressamlar Birliği sergilerine öğrenciyken katılmaya başladı. Daha sonra Avrupa’ya giden Bursalı birçok sanat merkezinde çalışma imkânı buldu. İzmir, Konya ve İstanbul liselerinde öğretmenlik yaptı. 1934-1936 yılları arasında Konya’da step karakterini yansıtan Selçuk, Mevlana konulu resimleriyle ün kazandı.

1937-1938 yılları arasında Atatürk’ün arzusuyla eserlerini Moskova, Leningrad, Kiev, Bükreş, Belgrat, Atina ve Paris şehirlerinde sergiledi. Avrupa’nın diğer şehirlerinde de sergilere katıldı ve olumlu eleştiriler aldı. Ressam 20 Nisan 1990 tarihinde vefat etti.Şefik Bursalı'nın ölümünden sonra yaşadığı ev müzeye dönüştürüldü. Bursa’da bir sokağa ve sanat galerisine ressamın adı verildi. 

Şefik Bursalı'nın İstanbul, Erzurum, Bursa, Kocaeli, Ankara ve Konya’dan yaptığı manzaralar, Anadolu manzara dağarcığında önemli bir yer tuttu.Nü, portre ve natürmortlar da yapan Bursalı, klasik değerlerle, denge ve uyumu gözeterek, herhangi bir ekol ya da üsluba bağlı kalmaksızın çalıştı."

Details
Lot: 124 » Resim

ADİL DOĞANÇAY (1900-1990)

"Natürmort". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 50x40 cm.

"1900 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Tüccar Ali Bey’dir. Eyüp Askeri Rüştiyesi’nde Binbaşı Şerif Renkgörür’den, Harita Mektebi’nde ise Diyarbakırlı Tahsin’den resim dersleri alan Adil Doğançay, asker ressamlar kuşağının son üyelerindendir. Topografya subayı olması nedeniyle Anadolu’nun pek çok yerini gezen ressam, eserlerinin çoğunu bu geziler sırasında açık havada üretmiştir. Başta DRHS’ler olmak üzere, Emekli Ressam Subaylar, Haritacı Subaylar, Güzel Sanatlar Birliği ve Türkiye ressamlar Cemiyeti’nin sergilerine katıldı. Bir ara Amerika’ya gitti, oradaki sanat akımlarını yakından izledi, çalışmalarda bulundu.

Ağırlıklı olarak tuval üzerine yağlıboya çalışan ressam, İzlenimci üslupta manzaralar, deniz peyzajları ve natürmortlar gerçekleştirmiştir. Önceleri detaya inerek realist çizgi izleyen sanatçı, daha sonraları empresyonist bir anlayışa yönelerek yağlı boya tekniğiyle kır ve deniz manzaraları üretti. Sanat yaşamı boyunca Devlet Resim Heykel Müzesi, Emekli Ressam Subaylar Derneği, Haritacı Subaylar Birliği, Güzel Sanatlar Birliği ve Türkiye Ressamlar Cemiyeti’nin düzenlediği sergilere resim veren Adil Doğançay’ın yapıtlarının bir bölümü oğlu ressam Burhan Doğançay tarafından 2004 yılında İstanbul’da kurulan Doğançay Müzesi’nde sergilenmektedir."

Details
Lot: 131 » Resim

KAYIHAN KESKİNOK (1923-2015)

"Panayır Yeri". İmzalı (kazıma tekniğiyle), karton üzeri yağlıboya, 25x35 cm.

"Kayıhan Keskinok, 1945-1950 arasında Cezanne’ı anımsatan renk geçişleri kullanmış, düzenlemelerine figürü 1946’da katmıştır. Kısa süreli figürsüz soyut resim arayışları sayılmaz ise, ellili yıllar sanatçının geri dönmeksizin çok figürlü resimlere yöneldiği yıllardır. Sanatçı 1970’lerin sonundan başlayarak figürün yer aldığı mekanı soyutlama deneylerine girmiş, resimlerine masalsı öğeleri sokmuştur. 1980’lerde resimlerinde zaman kavramını irdelemiş, imgelerin üstüste bindirilmesi tekniğini geliştirmiştir.

Kayıhan Keskinok’un figürlü ya da figürsüz bütün resimlerde sürekli bir hareket göze çarpar. Sanatçının olgunluk döneminde konulardaki hareketin, desen ve renklerdeki hareketle tamamlanması arayışı gözlenir. Hareket aynı zamanda gerçek ile düşsel dünya arasındaki gidiş gelişler ile tamamlanır. Keskinok’un resimleri, doğadaki ve toplumdaki hareket öğeleri ile resmin kendi hareket olanaklarının bireşimini yakalamaya çalışır.

Sanatçının gençlik döneminde, harekete izin veren bol figürü zorunlu kılan konuları yeğlemesi daha sonraki yıllarda hareketi en kısıtlayıcı konularda bile resimsel hareketi yaratan teknikler geliştirebilmesine zemin hazırlamıştır. Kayıhan Keskinok’un resimlerinde hareketi öne çıkaran konular, sanatçının resimsel hareket olanaklarını ve tekniklerini geliştirebilmesine imkan sağlamış, bu yolda yetkinleşmesi en zor konuların üzerine cesaretle gidebilmesinin yolunu açmıştır. Resimde hareket olanakları yaratan tekniği, sanatçının her konuyu, tarihsel bir gelişme olarak, ikilemleri, gerilimleri ve çelişkileri içinde ele alabilmesine imkan sağlamıştır. Sanatçı üzerinde çalıştığı konularda insana özgü yaşam sevincini yakalamaya çalışmıştır durmaksızın; resimlerinde iyiye ve güzele yönelmeyi bir felsefi tutum olarak benimsemiştir.

Keskinok’un konularındaki çeşitlenme ve zenginleşme, resimlerindeki mekan anlayışında da farklı ele alışlar ile başbaşa ilerlemiştir. Zamanla bol figürlü resimlerindeki hareketi yer çekimsiz bir ortama taşımıştır. Resimlerindeki figürler birbirleriyle bağıntılarını yitirmeksizin sanki topluca hareket ediyor izlenimi vermektedir; figürler yer çekiminden koparak uzayda hareket ederler. Resimde varılan bu çözüm, düşsel ve fantastik konuların ele alınmasına izin vermiştir resimlerinde. Hareket halindeki kadın bedenleri, atların ve erkeklerin, kadın bedeniyle, zariflikleriyle karşıtlık oluşturan yabanıl tavırları sanatçının vurguladığı resimsel öğelerdir.

Sanatçı tek figürlü ya da çok figürlü olsun bütün resimlerini görsel belleğinin yardımıyla, herhangi bir canlı, ya da modele başvurmadan gerçekleştirmiştir. Kendi anlatımıyla “görsel bellekten çalışabilmek için en başta, o hareketi yaşamanız gerekir”. Kayıhan Keskinok tüm eserlerinde ele aldığı konularda yaşadığı hareketlerden yararlanmıştır. Sanatçı olarak en büyük zenginliği de bu deneyime dayanıyor." (Hüseyin Bedri yazısından alıntıdır)

Details
Lot: 140 » Hat

ABDULLAH ŞAMİZADE (ö.1788)

Sülüs Nesih Kıta. Hadis-i şerifler yazılı.Ketebeli. 18.yüzyıl , 26x20 cm, “ Ezan ile kamet arasındaki dua reddedilmez , Mümine küfretmek ve onu öldürmek küfürdür “ Eserin koltukları klasik üslupta dış pervazı lacivert zemin üzerine altın halkar tezyinatlıdır.

Türk hat san’atının iştihâr etmemiş hattatlarından biri olan Abdullah Efendi, Mehmed Efendi nâmında bir zâtın oğlu olup Şâm’da doğmuştur. Bu nedenle muhibleri tarafından “Şâmîzâde” künyesiyle yad olunmuştur. İbtidâ’î eğitimini memleketinde ikmâl eyledikten sonra medrese tahsîli için gittiği İstanbul’da hüsn-i hatta gönül vererek, Osmanlı hat san’atının kendine mahsus bir şive oluşturmayı başarabilmiş hattatlarından olan Şekerzade Seyyid Mehmed Efendi'ye müdâvemetle aklâm-ı sitteden mücâz olmuştur.

Tuhfe-i Hattâtîn’de, icâzetini aldıktan sonra Sultân Ahmed Cami civârındaki hânesinde kitâbetle meşgul olduğu ve nice âsâr yâdigâr bıraktıktan sonra, – H. 1202/M. 1787-1788 senesinden evvel – vefât ettiği mukayyed olan Şâmîzâde Abdullah Efendi‘nin vefât tarihi ile medfeni hakkında kesin bir ma’lûmât hâsıl olmamıştır.

Details
Lot: 141 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Nesih Meşk. İmzalı.44x40 cm. 1302 tarihli Hafız Tahsin Hilmi yazısından naklen yazılı. İlk üç satır Sülüs yazı ile Rabbi Yessir duası ve Elifba Meşki. Nesih satırlar Hz.Ali meşkidir.

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
Lot: 142 » Hat

FUAD BAŞAR

Celi Sülüs yazı ile " Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik" yazılı. Ketebeli, Hicri 1421/m.2000 tarihli. Eski Dönem. .31x41 cm. Tezhip: "Sertaç" imzalı, 2000.

"7 Mart 1953 senesinde Erzurum'da doğdu. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni okudu. 1977 yılında ebru sanatına olan ilgi ve merakıyla Mustafa Düzgünman'a mektup yazarak ebru çalışmalarına başladı. Aynı dönemde Hamit Aytaç ile de mektuplaşarak hocadan Hat dersi almaya başladı. 1980 senesinde sanat aşkını tıp öğrenimine tercih etti ve hocalarından feyz alabilmek için İstanbul'a geldi.

1980 senesinin 10 Eylül'ünde Hamit Aytaç Hoca'dan hat icazeti aldı. İcazet almasına rağmen vefatına kadar hocasının dizinin dibinden ayrılmadı. 1989 yılının 10 Eylü'ünde ise büyük ebru ustası Mustafa Düzgünman'dan, biri Osmanlı Türkçesi olmak üzere üç ebru icazeti aldı. Hocalarının vefatı ile kendi atölyesini kuran Fuat Başar, bu tarihten itibaren profesyonel ebrucu ve hattat olarak hayatını sürdürmektedir. Günümüzde Türkiye'nin her bir köşesinde icazetli talebeleri ebru ve hat sanatını öğretmektedir.

Dünya çapında birçok hattat ve ebru ustası yetiştiren sanatçı, 350'nin üzerinde kişisel ve karma sergiye iştirak etti. Uluslar arası birçok sanat faaliyetine katıldı. Amerika, Almanya, Japonya, Malezya ve diğer birçok ülkede ebru sanatı tanıtımında bulundu. Yıldız Teknik Üniversitesinde ebru fizikokimyası konusunda çalışmalarda bulundu. Ebru konusunda yayınlanmış kitabı ve birçok makalesi vardır. Çok sayıda radyo ve televizyon programına katılan, yerli ve yabancı belgeselleri, röportajları, çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları olan Fuat Başar, birçok kitabın hazırlanmasına da katkıda bulunmuştur.

Eserleri dünyanın birçok müzesinde, yurt içi ve dışındaki koleksiyonerlerde bulunmaktadır. Japon İmparatoru, Malezya başkanı, Suudi Arabistan Kralı Faysal başta olmak üzere, birçok devlet başkanı ve bakanın da tuğralarını çekmiştir."

Details
Lot: 144 » Hat

MERYEM NEVRUZİ (d.1986)

Muhakkak hat ile Nisa Suresi 170. ayeti yazılı. Ketebeli, hicri 1439/miladi 2018 tarihli, 70x50 cm.

" 1986 yılında İran'da doğdu. Üniversite tahsilini Kerec Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Dizayn Bölümünde yaptı. Sülüs hattında icazetini Hasan Çelebi ve Davut Bektaş hocadan aldı. Hafız Osman adına düzenlenen 10.uluslararası hat yarışmasında sülüs yazı dalında ikincilik ödülünü kazandı. İran'da bir çok yarışmada ödül aldı. 2010 yılında görsel sanatlar dalında yılın genç sanatçısı seçildi. Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Fas, Malezya, İspanya ve Fransa da çeşitli sergilere katıldı. Çalışmalarına İstanbul'da devam etmektedir. "

Details
Lot: 148 » Hat

AHMED ŞÜKRİ EFENDİ (Bakkal Arif Talebesi)

Sülüs Kıta, "Allahu Veliyyüt-Tevfik" (Muvaffakiyet Allahtandır). Ketebeli 15x23, hicri 1318/ m.1900 tarihli.

"Ahmed Şükri Efendi hüngar çavuşlarındandır.Terceme-i hali ve vefat tarihi malum olmayan hattatımızın bilinen eserlerinden kaleminin ziyadesiyle kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Çok nadir çıkan kıtalarından birinin ketebesinde Bakkal Arif'in talebesi olduğunu belirtmektedir."

Details
Lot: 149 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Sülüs Nesih Kıta. İmzalı. 33x40 cm "Hz.Rakım merhumun biraderi İsmail Zühdi yazısından naklen" yazılı. Yazdığı yer olarak "Tepebağ" notunu düşmüştür. "Kendi yerine getirmediğim bir şeyi nasihat olarak söylemekten Allah'a sığınırım."

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

Details
previous
Go to Page: / 4
next