Celi Sülüs Zerendud Levha. "Allah'tan başka ilah yoktur. O Rabbim ve Alemlerin Rabbidir. Muhammed (sav) O'nun peygamberidir.". Ketebeli. 50x58 cm (Çerçeveli Ebat: 75x83 cm). *Levhada yazının eski dönem sahibi olduğu düşünülen "Ahmed oğlu Seyyid Hüseyin Hüsnü" ibareli mühür bulunmaktadır.
Mehmed Kapudân’ın oğlu olarak H. 1171/M. 1758’de Ünye’de doğdu. Küçük yaşta İstanbul’a bulunan ağabeyi İsmâ‘il Zühdî Efendi’nin yanına gönderildi. Burada tahsiline devam ederken hıfzını ikmâl ile hâfız oldu. Bir yandan da ağabeyinden ve Derviş Alî Efendi’den sülüs ve nesih meşkediyordu. Nihâyet H. 1183/M. 1769 yılında, henüz 12 yaşında olduğu halde ağabeyinden icâzet aldı.
Kısa zamanda hüsn-i hattın her nev’inde, bilhassa celî sülüste ve ressamlıkta mahâret kazanan Mustafa Râkım Efendi, Reisü’l-küttâb Râtib Efendi ile tanıştıktan sonra evlad-ı küberâya yazı talim etmeye başladı. Reisü’l-küttâb Râşid Efendi’nin, yapmış olduğu bir resmi Sultan 3. Selîm’e takdim etmesi üzerine, tasvir-i hümâyunu yapmakla görevlendirildi. Bu resmin beğenilmesi ile 1224 senesi Zi’l-hicce’sinde müderrislik rü’ûsu ile verilen Râkım Efendi, bu tarihten sonraki yazılarında “Râkımü’l-müderris” imzasını kullanmaya başladı.
Ayrıca sikke-i hümâyûn ressamlığına ve tuğray-ı hümâyûnun tanzîmine memur edildi. Hüsn-i hat muallimi olduğu Şehzâde Mahmud ile olan muhabbeti, saltanâtı süresince devam etti. Bu sâyede ilmiye kademesinde hızla ilerleyerek 1229 Cumade’l-âhire’sinde(1814) Edirne Pâyesi’ni, H. 1231/M. 1816 senesinde de Mekke Pâyesi’ni elde etti. H. 1233/M. 1818’de İstanbul Mollası olup H. 1235/M. 1820’de Anadolu Kazaskerliği pâyesini elde eden Mustafa Râkım Efendi, H. 1238/M. 1822-1823’te bilfiil Anadolu Kazaskeri olduğunda, muhiblerinden Keçecizâde İzzet Molla şu tarihi düşmüştür:
Eyledi târîhi nasbin nâme-i İzzet rakām
Anadolu câhına Râkım Efendi verdi şân
Bu görevde olduğu esnâda Nusretiye Cami’nin yazıları yazmaya memur edildi. Bu işle meşgul olduğu sırada felç geçirdi. İki sene bu halde yaşadıktan sonra H. 1241 senesi Şa’bân’ında (Mart-1826) vefât etti. Vasiyeti üzere Karagümrük’te, daha sonra eşi Emîne Hanım tarafından inşâ ettirilecek olan türbe ve medresenin arsasına defnedildi. Türbesinin dışındaki celî sülüs kitâbede kendi imzası bulunmaktaysa da, bu kitâbeyi vefâtından sonra şâkirdi Hâşim Efendi’nin yazdığı ve üstâdına olan saygısından, onun ketebesini koyduğu mervîdir.